''Dante gibi ortasında mıyız ömrün;dantel gibi kıyısında mı?''Ayakları karıncalanmış uzun bir yolculuğun devre arasında Şuur Çayı âlâ bir tat bırakır damakta...Yolcular orta kapıdan inerek açık hava gazinosuna ayak basarlar. Alakart Selami’den Pejmürde Leyla’ya kadar kalabalıkta farklı figürler ilginç imajlar çizerler.Zaman ipotek altındadır. Keyfe haciz konmuştur. Acele etmek lazımdır. Sevmek kadar korkulu bir rüyanın sıcak uykusundan derhal uyanmak icap etmektedir. Dakikalar birbirini kovalarken aşkın nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek kolay değildir. Zahirde tabii afet; batında siber felaket, sıtmalı halüsinasyon konik migrenik inigma- idrak yollarında iltihaba sebep postmoderen bir muamma olarak akıllarda soru işaretleri bırakmıştır:Sorgulanmayan değerlerin gölgesinde kim suçlu, kim masum? Herkes aynı kaderi mi paylaşıyor şu global ve fani dünyada? Bir yanda kurulmuş saatler, pimi çekilmiş bombalar; diğer yanda medeniyet hizmetleri, özgürlük sloganları, demokrasi nutukları... Bütün bu baş döndürücü gelişmelerin, akıl almaz hesapların, karışık denklemlerin gölgesinde biz kimiz? Künyemiz hangi harflerle yazılmış, kafa kâğıdımız hangi sıfatlarla tanımlanmış? Üst üste sorular soru içinde kime hangi cevabı vereceğiz?..Rotası şaşmış, vicdan terazisinde ibreleri ayarsız kalmış bu namert dünya düzeninde hep büyük oyunların küçük figüranları olarak mı kalacağız? Herkesin en az başkaları kadar masum ve bir o kadar da günahkar olabileceği insanlık pazarında, kaderlerimize geçirilmiş sahte hürriyet zincirlerinin bedava köleliğinden acaba ne zaman kurtulacağız?Gamzedeyim deva bulmam diye ateşler içinde yanıyor Tatyos Efendi; üstüne üstlük, akşam oldu hüzünlendim ben yine diye de için için ağlıyor Zeki Müren. Hayır, itirazım var, acı patlıcanı kırağı çalmaz; Tanrı istemezse yaprak bile kıpırdamaz, dert bende derman sende, güldür yüzümü diye niyaz ediyor Müslüm Gürses, belki de bir teselli ver'i okuyor Orhan Gencebay. Bana da sor diyemeden uğurluyoruz Ferdi Tayfur'u ve önümüze bakıyoruz: Fena değil.Her şeye rağmen hayat devam ediyor ve esas oğlan şık bir röveşata ile topu ağlara gönderiyor. İçimden bir ses üzülme Hayri üzülme, bu yol da sevdaya gider! Keder kapımızın önünden geçmeyecek artık, hâkim Bodrum’un sokaklarını bir daha dar etmeyecek bize, ormancı yazık etmeyecek kendisine, çünkü zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var, diyor.Yorgun uykusundan uyanıyoruz artık rüyaların, ışığa kanat çırpan kelebekler gibi hoparlörden yükselen ses ile pür telaş acele flaş otobüsteki sıcak yerlerimize dönüyoruz. Dere tepe aştık hendekler atladık, çoğu gitti azı kaldı. Sebat sürelim mahsule, devam edelim seyre!***Kaptan Bey, yolcuların yol koşullarına azamiadaptasyonunu temin etmek ve takım moralini had safhada tutmak için cemiyete faideli olacağını düşündüğü çarpıcı bir sinema filimini, aracın son model DVD Player’ına usulca insert ediyor.[Keyifli seyirler Sayın Yolcularımız, firmamız çay ve kahve servisine başlamak üzeredir. Afiyet olsun!]
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Güzel bir çalışma olmuş.Yazarin kalemine sağlık