"Hüznün göbeği, saadetin başucuyla noktalanır çoğu kez. Kederin parmakları, yavaş ve hissettirmeden mutluluğun saçlarını tarar. Bazen örer bile.İşte bu sülaleden olan umut, gelecek endişesinin hamurundandır. Atiyi en karanlık gördüğümüz günlerde bile içimizden bir yerlerden, cüssesinin çok fevkinde bir ışık saçar ümir kandilimiz.""Bir gün, bir büyüğümün sorduğu sualle düştü aklıma, gönlüme gerçek... Cevabı düşünmeye hacet yoktu: Tanrı umuttu. Çünkü kendimi bildim bileli, bir şeyleri arıyordum. Tanrı umuttu. Zira sevgi, haz, korku, öfke... Hepsinin tükendiği yerde, parmaklarımın arasında bir tek o kalıyordu. Tanrı umuttu. Neden mi? Beklediğim, hayal ettiğim, emek verdiğim her türlü ilişki, yarım, kırık, buruktu bu alemde. Kendine saklamış olmalıydı. Mutlak, bütün, kesintisiz ve yasaksız bir varoluşu kendi yanına bırakmış olmalıydı. Evet kesinlikle öyle olmalıydı...Uzaktan görünen, yaklaştıkça biraz daha ötelere kaçan her ideal sevgili, O'nun yanındaydı. Ya da O'na çok yakın bir yerde... Yoksa aslında böyle "tam" bir şey yoktu, bu bir vehimdi de, içimdeki umut O'nun ta kendisi miydi?"Kahramanlarının, umut, sevgi, hoşgörü, iyi niyet ve yardımseverlikle birbirine sımsıkı bağlandığı, üslubu ve hızlı akışıyla damağınızda sinema tadı bırakacak roman, aynı zamanda genç bir yazarın, hayatın felsefesini çözme çabası ve bu süreçte dünyaya ve insanlara bakışı hakkında küçük ipuçları veriyor.
Zeynep’in iç ve dış dünyasını adımlıyoruz otuz beş bölümden oluşan kitapta. Tabii sadece genç felsefecinin değil, diğer kahramanların da… Hayatın içinden capcanlı bir hayat örneği “Tanrının umut olduğunu söyledi bir büyüğüm”. Roman içinde en sık karışımıza çıkan kavram; ölüm. Genç Filozoflar dergisi yazarlarından Zeynep’in hayatına dahil olduğumuz ayki yazısının konusunun “ölüm” olması, Zeynep’in ölüm hakkında düşüncelerini derinleştirmesine, ölüm hakkında araştırmalar, okumalar ve görüşmeler yapmasına sebeptir. Bunların hepsine tanık olur; tıbbî, felsefî, dinî vb. açıdan ölümün irdelenmesini okuruz, lakin hiç sıkılmadan. Yazının yazılış serüveni, yazı yayımlandıktan sonraki tepkiler, aylar geçmiş olmasına rağmen yazıdan bahsedilmeye devam edilmesi, zaman zaman yazıya atıflar yapılması ile Zeynep’in bu yazısı kitap boyunca sık sık karşımıza çıkar. “Ölümün yüzü yoktur!” *Yürek Ülkesi; bahçesinde, koridorlarında ve odalarında müzik dinletilen, manzarası ve dizaynıyla sayfiye yerini aratmayan bir terapi ve dinlenme merkezi. Yürek Ülkesi, pek çok yüreğin barındığı, sığındığı, iyileştiği bir mekan. Yürek Ülkesi aynı zamanda, her güzellik ve iyilik gibi kıskanılan, yok edilmeye çalışılan ve kendisi için mücadele verilmesi gereken bir mekan. Ve yine Yürek Ülkesi, hayatın zorluklarını yaşamış güzel yürekleri ortak paylaşımlarda, ortak paydalarda buluşturan ve birleştiren bir mekan. Anlaşıldığı üzre, Yürek Ülkesi, tam ismi gibi bir yer… Ölüm ve hayat; ölenler, doğanlar, her yönüyle kadın-erkek ilişkileri, “kalemin bekâreti”, ayrılanlar, birleşenler, kavgalar/tartışmalar, barışmalar, sınav ve üniversite heyecanı, kanaat, hırs, akıl, yürek, madde, mana, karmaşa, denge, ölüm sonrasına uzanabilecek sevgiler, idealist çalışanlar, çıkar çatışmaları, çevreyi koruyup güzelleştirenler, rant uğruna harcanmaya çalışılanlar, aldatma, sadakat, hırsızlık, dürüstlük, alışkanlıklar, vazgeçilemezler, uyum, dile getirilenler, düşünceler, hüzün, şaka, gözyaşı, tebessüm, aile, arkadaşlık, dostluk, ölümden dönen bir sevgi, hatıralar, rüyalar, alıntılar, mektuplar, bilinçakışı, içkonuşmalar, paylaşımlar… *Prof. Dr. İskender Pala’nın da kısaca belirttiği gibi “Bir dergi idarehanesi ile bir hastahane koridorunu toplarsanız ortaya tıbbi denemeler çıkması muhtemeldir. Üstelik kitabın adı da “Tanrının Umut Olduğunu Söyledi Bir Büyüğüm” gibi deneme kitaplarına yakışır bir ad ise. Ama Ayşe Uçkan bu iki mekan arasında güzel bir roman kurgulamış. Tıbbî konular yerine beşerî ilişkileri yönlendirecek sevgi eksenli çözümlemelerin yapıldığı genç bir bakış açısını sindirmiş üstelik romanına. … Genç bir yazarın hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik yaklaşımlarından kaynaklanan felsefik bakış açısı da ayrıca önemli bir öge… Kurgu ve temposu iyi düzenlenmiş bu metin ile Ayşe Uçkan, edebiyatımız adına gelecek vaat ediyor.”
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Harika ötesi bir kitap.Öyle ki 3 sene önce okumama rağmen kurgusu halen aklımdan çıkmıyor.Ne yazık ki bir kez okuduğumu bir kere daha okuyamıyorum.
Zeynep’in iç ve dış dünyasını adımlıyoruz otuz beş bölümden oluşan kitapta. Tabii sadece genç felsefecinin değil, diğer kahramanların da… Hayatın içinden capcanlı bir hayat örneği “Tanrının umut olduğunu söyledi bir büyüğüm”. Roman içinde en sık karışımıza çıkan kavram; ölüm. Genç Filozoflar dergisi yazarlarından Zeynep’in hayatına dahil olduğumuz ayki yazısının konusunun “ölüm” olması, Zeynep’in ölüm hakkında düşüncelerini derinleştirmesine, ölüm hakkında araştırmalar, okumalar ve görüşmeler yapmasına sebeptir. Bunların hepsine tanık olur; tıbbî, felsefî, dinî vb. açıdan ölümün irdelenmesini okuruz, lakin hiç sıkılmadan. Yazının yazılış serüveni, yazı yayımlandıktan sonraki tepkiler, aylar geçmiş olmasına rağmen yazıdan bahsedilmeye devam edilmesi, zaman zaman yazıya atıflar yapılması ile Zeynep’in bu yazısı kitap boyunca sık sık karşımıza çıkar. “Ölümün yüzü yoktur!” *Yürek Ülkesi; bahçesinde, koridorlarında ve odalarında müzik dinletilen, manzarası ve dizaynıyla sayfiye yerini aratmayan bir terapi ve dinlenme merkezi. Yürek Ülkesi, pek çok yüreğin barındığı, sığındığı, iyileştiği bir mekan. Yürek Ülkesi aynı zamanda, her güzellik ve iyilik gibi kıskanılan, yok edilmeye çalışılan ve kendisi için mücadele verilmesi gereken bir mekan. Ve yine Yürek Ülkesi, hayatın zorluklarını yaşamış güzel yürekleri ortak paylaşımlarda, ortak paydalarda buluşturan ve birleştiren bir mekan. Anlaşıldığı üzre, Yürek Ülkesi, tam ismi gibi bir yer… Ölüm ve hayat; ölenler, doğanlar, her yönüyle kadın-erkek ilişkileri, “kalemin bekâreti”, ayrılanlar, birleşenler, kavgalar/tartışmalar, barışmalar, sınav ve üniversite heyecanı, kanaat, hırs, akıl, yürek, madde, mana, karmaşa, denge, ölüm sonrasına uzanabilecek sevgiler, idealist çalışanlar, çıkar çatışmaları, çevreyi koruyup güzelleştirenler, rant uğruna harcanmaya çalışılanlar, aldatma, sadakat, hırsızlık, dürüstlük, alışkanlıklar, vazgeçilemezler, uyum, dile getirilenler, düşünceler, hüzün, şaka, gözyaşı, tebessüm, aile, arkadaşlık, dostluk, ölümden dönen bir sevgi, hatıralar, rüyalar, alıntılar, mektuplar, bilinçakışı, içkonuşmalar, paylaşımlar… *Prof. Dr. İskender Pala’nın da kısaca belirttiği gibi “Bir dergi idarehanesi ile bir hastahane koridorunu toplarsanız ortaya tıbbi denemeler çıkması muhtemeldir. Üstelik kitabın adı da “Tanrının Umut Olduğunu Söyledi Bir Büyüğüm” gibi deneme kitaplarına yakışır bir ad ise. Ama Ayşe Uçkan bu iki mekan arasında güzel bir roman kurgulamış. Tıbbî konular yerine beşerî ilişkileri yönlendirecek sevgi eksenli çözümlemelerin yapıldığı genç bir bakış açısını sindirmiş üstelik romanına. … Genç bir yazarın hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik yaklaşımlarından kaynaklanan felsefik bakış açısı da ayrıca önemli bir öge… Kurgu ve temposu iyi düzenlenmiş bu metin ile Ayşe Uçkan, edebiyatımız adına gelecek vaat ediyor.”