Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Kiraz Çiçekleri

Kategori: Edebiyat Yazar: Yasunari Kavabata Yayınevi: Doğan Kitap

Kiraz Çiçekleri

  • çevirmen: Hüseyin Can Erkin
  • Yayın Tarihi: 16.07.2007
  • ISBN: 9789759914622
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 184
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Nobel Ödüllü yazar Kavabata Yasunari'den yüreklere dokunan bir roman. Sanki bu dünyaya ait olmayan, masalsı ve estetik bir dille yazılmış bir başyapıt. Kyoto'da kimono tasarımcılığı yapan Takiçiro, karısı Şige ve evlatlık kızları Şieko'nun sevgi ve hüzünle örülü yaşamları.Kyoto'nun geleneksel dekorunda, geçmişindeki gerçeklerle yüzleşen ve aslında kim olduğunu keşfetmeye çalışan Şieko'nun şiirsel öyküsü."Kavabata'nın cümleleri, okurun ta içine işleyen nahif yağmur damlaları gibi..."New York Post
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Kiraz Çiçekleri PDF 7.64 MB İndir
Kiraz Çiçekleri EPUB 8.54 MB İndir
Kiraz Çiçekleri MOBI 6.74 MB İndir
Kiraz Çiçekleri ODF 7.19 MB İndir
Kiraz Çiçekleri DJVU 8.98 MB İndir
Kiraz Çiçekleri RAR 5.84 MB İndir
Kiraz Çiçekleri ZIP 5.39 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (4 Yorum)


Dostu Yukio Mişima gibi intihar ettiği söylenir, acılarla dolu bir hayatı sona erdirmek için dostun izinden gitmek en iyi yoldur. Mudur? Kazara öldüğü söylenir, eh, bu durumda iyi yaşadığından ve güzel yazdığından bahsedilir. 1968 Nobel Edebiyat Ödülü Kavabata’nındır.
Düşünüyorum, Japon harfleriyle yazdığı zaman anlattığı manzaraları, renkleri ve çiçekleri de harflerin çizgilerine iliştiriyor mudur, ipek dokunuşlu sözcüklerin kaynağı bu mudur? Bir festival betimlemesi var, zaten Kyoto’nun festival zamanında geçiyor mevzular, böyle bir cümbüş yok. Renk cümbüşü, kalabalık ve kabalıktan uzak. Yumuşak fırça darbeleri gibi, işte efendime söyleyeyim, sevgilinin yanağını okşar gibi anlatıyor Kavabata. İnce oğlu ince, daha ne diyeyim. Hüseyin Can Erkin’in de başarısı tabii, çeviri çok başarılı. Zaten bir kendisi var, bir de Oğuz Baykara. İkisinin de ellerinden öper, teşekkür ederim.
Bir mevzu var, ondan bahsetmeliyim. Japonların kendilerine has tonlamaları, ünlemleri ve davranışları var, kültürel bir mevzu. Mesela hiç beklemediğiniz bir anda karakterlerden biri diğerine vurabilir, hakaret edebilir. Ne oluyor diyemeden özür dilerken görürüz kendisini, eğer konuşulanlardan bir şey çıkaramamışsak, söz gelişi Japonların onurlarına verdikleri önemi düşünürsek diyalogdaki en ufak bir aşağılama niyetini kaçırmışsak sonrasını anlayabilmemiz pek mümkün değil. Kavabata’nın böyle bir yaklaşımı var.
Arka kapakta Şieko yazıyor ama inanmayın, Çieko’nun hikâyesini okuyacağız. Durum tam tersi de olabilir, bilemedim şimdi. Neyse, bu hanım kızımızın kimono deseni çizen bir babası ve kendi halinde bir annesi var, mutlu mesut yaşıyorlar. Babanın kimono dükkanında birkaç çırak, bir muhasebeci ve ailenin üyeleri çalışıyor, ne güzel. Çieko’nun çocukluk arkadaşı Şin’içi’yle ilişkisinden güzel bir sevda doğacak diye düşünüyoruz, doğmuyor. Oysa Çieko uyuyan bir erkeğin yüzünü ilk defa görmüştü ve ilgiyle izlemişti, buradan bir aşk doğmaz mıydı? Menekşelerin uzaklığını, menekşelerin birbirlerine uzak olup olmadıklarını düşünüp düşünmediklerini merak eden bir kızın aşık olması çok mu anormal olur? “Menekşelerin ‘buluşması’ ya da ‘farkında olması’ nasıl bir şeydir acaba?” (s. 7) Bilemiyoruz Çieko’cuğum, seni o hassas ruhundan öpüyoruz ama.
Babanın uyuşturucu alıp çizdiği desenlerin çığır açıcı olduğunu ama kendisine güvenmediği için bu desenleri ortadan kaldırdığını öğreniyoruz, kendisi oldukça üzülmüş bu duruma, yaşlılığı da gelince yaratıcılık damarının kuruduğunu düşünüp kendini bir manastıra atmış, Zen men bir şeylerle uğraşıp yeni bir şey ortaya koymaya çalışmış. Çieko’nu Klee ve Kandinski’nin görülerini babasına götürmesiyle gelenekle modern bir araya gelmiş, baba müthiş bir desen ortaya çıkarmış ve dikmesi için yıllardır tanıdığı bir ustaya götürmüş, ustanın oğlu deseni alıp uyuşuk uyuşuk konuşmuş, meğer sezgileri derin bir gençmiş ve ustanın ruhsal çatışmalarını yakından görüp açık açık söyleyince babadan tokadı yemiş ama hem dinler arasındaki hem de sanatta gelenekle modernin buluşmasındaki ihtilafı çözebilecek kadar iyiymiş. Desenin Çieko için olduğunu anlamış, bu da Çieko’nun yakında evlenecek olduğunun bir göstergesiymiş. Eh, evlat hemen Çieko’ya tutulmuş ama kızımızın kara yazısı başka kimsede yoktur sanırım.
Ailenin kapkara bir sırrı var, Çieko’yu çocukken yürütmüşler. Yürütmüşler bayağı, gerçi dükkanın önüne bırakıldığını söyleyen de var ama… Bu sırla hesaplaşılmış, Çieko olaydan haberdar ama anneyle babanın içleri vicdan azabı yüzünden cayır cayır. Yapacak bir şey yok gerçi, Çieko ikiziyle karşılaşana kadar. Bu ikiz Çieko’nun dünyasına girer yavaş yavaş, uyuşuk oğlanın kendisine aşık olmasıyla gönenir, muhtemelen evlenecektir oğlanla. Çieko’nun ailesi kızı kabul eder tabii, onaylanmış bir ikiz. İkisi de mutluyken, kiraz çiçeklerinin önünde, doğanın tam kalbinde biten bir anlatı.
Açıkçası Japon bahçeleri, festivalleri, gelenekleri ve meseleleri ilgimi anlatıdan daha çok çekti. Karakterlerin yaşadıkları iyi de o şenlik hali, insanların festivalden festivale gitmesi müthiş. Kiraz çiçekleri gibi bu festivaller de baharı, doğuşu, yaranın kapanışını ve yaşamın sürdüğünü gösteriyor.


Kitap, okuyucuyu yormadan su gibi akıb gidiyor.


yalın bir dille yazılmış,ama kesinle güzel ve kaçırılmaması gereken bir kitap


Şiir tadında bir kitap. Yalın, samimi ve sevgi dolu bir dil ve anlatım. Kitap bittiğinde kısa bir şekerleme yapmış gibi hissedebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*