“Aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi “kaybetmeye” yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatlar, varoluş kâbusları… Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğüt’ten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi…”“Hani derler ya insan ölürken hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş, yok çocuğum, yalan. Ben ölüyorum ve hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden falan geçmeyecek. Hissediyorum. Ben unutmak istiyorum doktorcuğum. Eskiden olan her şeyi unutmak. İnsan ölürken geçmişi hatırlarsa çok üzülür değil mi? İnsan ölürken kendi kendini niye üzsün ki? Je veux seulement oublier… Ah doktorcuğum o şarkıyı alırken içimden dikkat et çok güzel bir cümle vardır, o düşmesin: Vie qui veut me tuer, beni öldürmek isteyen hayat, c’est magnifique, muhteşemdir. Çocuğum hayat gerçekten muhteşemdir. Şarkılar da muhteşemdir ama hayat onlardan daha muhteşemdir. Hayat bu kadar muhteşem olmasaydı çocuğum, o şarkıları söyleyecek, o şarkıları melodi melodi ezberleyecek şevki nasıl bulabilirdik, değil mi ya!”
burdaki yorumları okuyorum ve ben yanlış bir kitap mu okudum diye düşünmeye başladım. kitap ismi ve görsellerden de anlayacağınız gibi çok karanlık bir kitap , okurken rahatsız oldum. tekrar okuyacağım bir kitap olmaz çünkü bana bir şey katmadı.
Mine Söğüt’ü ilk kez okudum. Niye geç kalmışım dedim.Ölecektim satır aralarında. Soluk alamadım yer yer.Düğümlendi gırtlağım.Burnumun tepesine at oturdu.Gömdüm kafamı bilmediğim çukurlara.
İmgelemesine, uçuşan cümlelerine, o cümlelerinin penceresinin dibindeki et yiyen bitkisine hayran oldum.
Her hikaye, sayfanın başındaki başlıklarına bakınca yeniden belirdi gözümde. Yeniden yeniden defalarca. Bir de eşi fotoğraf resmetmiş, kitapta yer yer bu fotoğraflar. Eşi de penguen ‘de karikatüristmiş, Bahadır Baruter.
Sanki hikayeler için, sanki hikayeler resimler için. Sanki hepsi özellikle bu hikayeleri kovalayanlar için. Sanki ne muazzam bi uyum.
Kapadım, açtım, okudum. İçim sıkıldı, okudum, okudukça sıkıldım, sıkıldıkça okudum. Canımı sıktılar, okudum. Biri gelip canıma ot tıkasın. Yoruldum. Yoruldukça daha çok okudum. Ağlamak istiyorum’lu çok kitap okudum ben. Çünkü ağlamak istiyorum, ayarsız, umutsuz, kimsesiz, ıssız, kıyısız, köksüz, ve daha bir çok yoksunluk ekine.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Ağır metaforlar içeren derin bir kitap.
burdaki yorumları okuyorum ve ben yanlış bir kitap mu okudum diye düşünmeye başladım. kitap ismi ve görsellerden de anlayacağınız gibi çok karanlık bir kitap , okurken rahatsız oldum. tekrar okuyacağım bir kitap olmaz çünkü bana bir şey katmadı.
Mine Söğüt’ü ilk kez okudum. Niye geç kalmışım dedim.Ölecektim satır aralarında. Soluk alamadım yer yer.Düğümlendi gırtlağım.Burnumun tepesine at oturdu.Gömdüm kafamı bilmediğim çukurlara.
İmgelemesine, uçuşan cümlelerine, o cümlelerinin penceresinin dibindeki et yiyen bitkisine hayran oldum.
Her hikaye, sayfanın başındaki başlıklarına bakınca yeniden belirdi gözümde. Yeniden yeniden defalarca. Bir de eşi fotoğraf resmetmiş, kitapta yer yer bu fotoğraflar. Eşi de penguen ‘de karikatüristmiş, Bahadır Baruter.
Sanki hikayeler için, sanki hikayeler resimler için. Sanki hepsi özellikle bu hikayeleri kovalayanlar için. Sanki ne muazzam bi uyum.
Kapadım, açtım, okudum. İçim sıkıldı, okudum, okudukça sıkıldım, sıkıldıkça okudum. Canımı sıktılar, okudum. Biri gelip canıma ot tıkasın. Yoruldum. Yoruldukça daha çok okudum. Ağlamak istiyorum’lu çok kitap okudum ben. Çünkü ağlamak istiyorum, ayarsız, umutsuz, kimsesiz, ıssız, kıyısız, köksüz, ve daha bir çok yoksunluk ekine.
O kadar çarpıcı ki… sadece konunun sonlarda açığa kavuşmasını sevmedim.
Öyküler maalesef baya baya gerçek.