“Yirmi sekiz yaşımı görebileceğimden emin değilim, fakat bir yandan da son üç yılda o kadar çok güzellik yaşadım ki... Dünya bana hiçbir şey borçlu değil.”“Jimi ilk kez kendi cümleleriyle; saf ve sansürsüz. Okurken kafamın içinde sesini duyabiliyorum.” Leon Hendrix, kardeşi“İçten ve büyüleyici.” ObserverNME dergisi “2013’ün En İyi Müzik Kitapları” seçkisindeÖğretmen, “Kendini nasıl hissediyorsun?”diye sorardı ve ben,“Bu Mars’ta insanların kendilerini nasıl hissettiğine bağlı,”gibi uçuk bir karşılık verirdim.Ona başka ne diyeceğimi bilemezdim.Bu cevabı ceza aldırmıştı çocuk Jimi'ye. 25 yaşına geldiğinde ise artık kendisi değil onun müziğini dinleyenler Jimi Hendrix'in başka bir gezegenden olduğunu düşünüyordu. "Sesler duyuyorum ve onları ben bir araya getirmezsem kimse getirmeyecek" diyordu Hendrix. Müziği ve gitarıyla yaptıkları öylesine özgün ve çarpıcıydı ki hayallerinin peşinde sırtında gitarı yola çıkan "otoban çocuğu", sadece dört yıl içinde zamanının -ve sonrasında tüm zamanların- en büyük müzik ikonlarından birine dönüştü.Bu kitabı gerçekten Jimi Hendrix yazdı, her bir cümle ona ait. Sigara paketlerinden otel kırtasiyelerine dek elinin altındaki her kağıt parçasına bir şeyler karalama takıntılı bu genç adam, yaşamın üstünde bıraktığı izleri günlükler, şarkı sözleri, mektuplar ve küçük notlar halinde yazıya dökmüş, yazmadıklarını da röportajlarında seslendirmişti. Sıfırdan Başlamak bu çok parçalı yapbozun birleştirilmesiyle ortaya çıktı. Bu onun hayat hikâyesi. Sadece kendisinin anlatabileceği türden bir hikâye; fazlasıyla dürüst ve saf. Önce yokluk sonra bolluk ve şöhretle başa çıkmak zorunda kalmış bir müzik dahisinin telaşlı, meraklı, yaratıcı ve çelişkilerle dolu zihnine yolculuk.
Kafası karışık bir adamın sezgilerinden başka güvenebileceği bir şey yok. Yapmak istediklerini yapmaya başladıktan sonra şirketlerin devreye girmesiyle yoldan çıkıyor ve sonunu kendi elleriyle getiriyor ama hayattan alacağı bir şey kalmamış, kafasında dönüp duran melodileri tamamen canlandıramamışsa da elinden geleni yapmış. Mutlu bir adam Jimi, yorgunluktan bitkin düştüğü son zamanlarında bile.
Jimi’nin hemen her yere -sigara paketlerinden otel eşyalarına- yazdığı notlarından oluşturulan bu kitapta büyük adamı ilk ağızdan dinliyoruz. Dönemin diğer müzisyenleriyle tanışması, onlar hakkındaki görüşleri gerçekten ilginç.
Özgür ruhun izindeyiz.
Kronolojik bir potpuri yapayım, en kolayı bu ama başta söylemem gereken şey; Voodoo Child, Jimi’nin çocukluğunu en iyi anlatan şarkı. Adamın kökleri kızılderililere uzanıyor. Kurtlarla Koşan Kadınlar’da Jung’ın doğa-insan etkileşiminden çıkardığı derin bağların, ritüellerin ve bu tür olabildiğince doğal yaşam biçimlerinin yansımalarını taşıyan Hendrix için yaşadığı zamanın değerlerinin pek bir önemi yok. Parayı sadece yaşlılığında zor günler geçirmemek için istiyor, onun dışında müzik yapmak dışında hırsı olmayan bir adam Jimi. Müziği kiliseyle -ilahi araçlarla- birleştirerek kutsal bir yol olarak benimsemesinde bahsettiğim doğanın ruhuyla kurduğu ilişkinin etkisi büyük.
Askerden kırık bir bilekle dönüyor, iyileştikten sonra kendini yollara vuruyor ve o dönemde hemen her yetenekli adamın uğradığı Nashville’e geliyor. Herkesin gitar çalmayı bildiği yer, sadece en iyiler kendileri için bir yer bulabilir. “Güney’de funky kulüplerden birinde açlıktan ölmek üzere olan biri hayatında duyduğun en iyi gitarist olabilir ve sen adını bile bilemeyebilirdin.” (s. 39) Jimi kelimenin tam anlamıyla gitar çalmayı Nashville’de öğrenir, müzikle ilgili görüşleri de burada şekillenir. Ahmet Ertegün de kariyerinin başında buraya gelip müzisyen avına çıktığına göre cennet gibi bir yer. Herkesin kendine has bir blues’u vardır ve Jimi de kendininkini bulur. Little Richard’ın orkestrasına girer ve tonlarca egonun altında ezildikten sonra New York’a gelir.
Macera bundan sonra başlıyor.
* Bob Dylan’la tanışması: “Ben Village’da iken Bob Dylan da orada açlık çekiyordu. Bir kez görüştüm onunla, fakat ikimizin de kafası bir tondu. (…) İkimizin de kafası iyiydi ve orada takılıp gülmüştük. Evet, gülmüştük sadece.
Dylan’ı ilk dinlediğimde bu kadar detone söyleme cesaretine sahip olduğu için adama hayranlık duymak gerektiğini düşünmüştüm. Fakat sonra sözlere dikkat etmeye başladım. Çarpıldım.
Eskiden herkesten ve her şeyden çok çabuk sıkılırdım. Dylan’a doğru gitmemin nedeni de buydu, bana tamamen yeni bir şey sunuyordu. Etrafında gördüklerini not etmek için yanında sürekli not defteri taşırdı.
(…) Ben asla onun yazdığı sözleri yazamam, fakat bana yazma konusunda yardımı oldu, çünkü hiçbir zaman bitiremeyeceğim binlerce şarkım var.” (s. 47)
Ben bunu başın üzerinde dönen yaratma bulutundan çekilip alınacak, biçimlendirilecek toz olarak görüyorum. Jimi’nin başında onlarca nota, yüzlerce kelime dönüyor ve hepsini biçimlendirmeye ömrü yetmeyecek, kendi de biliyor. Dylan’ın All Along The Watchtower’ını yorumluyor Jimi, seviyor adamı. Onda da özel bir şeyler var, keşfetmiş. Zamanın şiirine ne olduğunu soran insanlara gidip birkaç Dylan plağı almaları gerektiğini söylüyor.
* Jimi’nin doğaçlama çalmakla alakalı söyledikleri pek çok yönden açımlanabilir. “Bugünlerde insanların yarısı doğaçlama çalmayı bilmiyorlar. Birlikte çalmıyorlar, diğer çalanları düşünmüyorlar. Oysa doğaçlama çalmanın özü bu, herkesle birlikte çalmak. Müzikle sevişmek ya da birlikte resim yapmak gibi. Bir süre çaldıktan sonra müziğin akışını hissetmeye başlarsın, ton değişikliklerini, zamanlamayı ve esleri. Sonunda üstünde iki hafta aralıksız çalıştığın plak kayıtlarında bütünleşemediğin kadar bütünleşebilirsin. Bunu yakalamak için gerekli zamanın varsa dünyanın en güzel şeylerinden biridir.” (s. 161)
Bana göre günümüzde farklı tarzları sentezlemede en yetenekli adamlardan biri olan Guthrie Govan beş sene önce falan Kadıköy’de workshop tarzı bir şey yapmıştı. Orada Govan’a ne tür egzersizler yaptığını sordular. Şöyle cevap verdi: “Yani şu parmak egzersizlerini çok uzun süredir yapmıyorum, onun yerine yanıma bir bas gitarist ve davulcu arkadaşımı alarak stüdyoya giriyorum. Girerken ne olacağını bilmiyorum ama çıktığımda daha farklı, daha yetkin bir gitaristmiş gibi hissediyorum.”
Müthiş. Bir aileymiş gibi hissetmemek ama ilerlemek, bireysel olarak. Jimi, olduğu gibi. Edinin.
Jimi Hendrix hayranı olarak çok çok beğendim.Kendi ağzından hayatını,dünya görüşünü ve müziğe bakışını okumak harikaydı.Ayrıca kitabın içindeki günlük yazıları,röportajları,fotoğrafları,illüstrasyonlar,sayfa tasarımı kitaba çok değişik bir hava katmış.Tavsiye ederim.
jimi hendrix’in günlüklerinden derleme olduğundan olsa gerektir ki kitabın sanki hendrix’le karşılıklı oturmuşsun ve sana birşeyler anlatıyormuşcasına samimi bir dili var. keşke kendisi daha uzun yaşasaydı da kitap daha hacimli olsaydı. keşke dinleyebileceğim daha fazla hikayesi olsaydı.
Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan bir tanesi. Muazzam. Bu kadar akıcı, bu kadar sürükleyici bir kitap az okumuşumdur. Çok ama çok ama çok güzel. Özellikle Amerika kültürüne, rock-blues müziğe ve başarılı insanlara ilgisi olanlar kesinlikle okumalı. Jimi Hendrix’in müziği bana hitap etmiyor ama kendisi tam anlamıyla bir dahi. Yazdıklarını okuyunca da zaten bunu göreceksiniz. Bu kitabı dikkatli ve eleştirel okuyan herkes çok şey kazanacaktır. Hayatla ilgili bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Kafası karışık bir adamın sezgilerinden başka güvenebileceği bir şey yok. Yapmak istediklerini yapmaya başladıktan sonra şirketlerin devreye girmesiyle yoldan çıkıyor ve sonunu kendi elleriyle getiriyor ama hayattan alacağı bir şey kalmamış, kafasında dönüp duran melodileri tamamen canlandıramamışsa da elinden geleni yapmış. Mutlu bir adam Jimi, yorgunluktan bitkin düştüğü son zamanlarında bile.
Jimi’nin hemen her yere -sigara paketlerinden otel eşyalarına- yazdığı notlarından oluşturulan bu kitapta büyük adamı ilk ağızdan dinliyoruz. Dönemin diğer müzisyenleriyle tanışması, onlar hakkındaki görüşleri gerçekten ilginç.
Özgür ruhun izindeyiz.
Kronolojik bir potpuri yapayım, en kolayı bu ama başta söylemem gereken şey; Voodoo Child, Jimi’nin çocukluğunu en iyi anlatan şarkı. Adamın kökleri kızılderililere uzanıyor. Kurtlarla Koşan Kadınlar’da Jung’ın doğa-insan etkileşiminden çıkardığı derin bağların, ritüellerin ve bu tür olabildiğince doğal yaşam biçimlerinin yansımalarını taşıyan Hendrix için yaşadığı zamanın değerlerinin pek bir önemi yok. Parayı sadece yaşlılığında zor günler geçirmemek için istiyor, onun dışında müzik yapmak dışında hırsı olmayan bir adam Jimi. Müziği kiliseyle -ilahi araçlarla- birleştirerek kutsal bir yol olarak benimsemesinde bahsettiğim doğanın ruhuyla kurduğu ilişkinin etkisi büyük.
Askerden kırık bir bilekle dönüyor, iyileştikten sonra kendini yollara vuruyor ve o dönemde hemen her yetenekli adamın uğradığı Nashville’e geliyor. Herkesin gitar çalmayı bildiği yer, sadece en iyiler kendileri için bir yer bulabilir. “Güney’de funky kulüplerden birinde açlıktan ölmek üzere olan biri hayatında duyduğun en iyi gitarist olabilir ve sen adını bile bilemeyebilirdin.” (s. 39) Jimi kelimenin tam anlamıyla gitar çalmayı Nashville’de öğrenir, müzikle ilgili görüşleri de burada şekillenir. Ahmet Ertegün de kariyerinin başında buraya gelip müzisyen avına çıktığına göre cennet gibi bir yer. Herkesin kendine has bir blues’u vardır ve Jimi de kendininkini bulur. Little Richard’ın orkestrasına girer ve tonlarca egonun altında ezildikten sonra New York’a gelir.
Macera bundan sonra başlıyor.
* Bob Dylan’la tanışması: “Ben Village’da iken Bob Dylan da orada açlık çekiyordu. Bir kez görüştüm onunla, fakat ikimizin de kafası bir tondu. (…) İkimizin de kafası iyiydi ve orada takılıp gülmüştük. Evet, gülmüştük sadece.
Dylan’ı ilk dinlediğimde bu kadar detone söyleme cesaretine sahip olduğu için adama hayranlık duymak gerektiğini düşünmüştüm. Fakat sonra sözlere dikkat etmeye başladım. Çarpıldım.
Eskiden herkesten ve her şeyden çok çabuk sıkılırdım. Dylan’a doğru gitmemin nedeni de buydu, bana tamamen yeni bir şey sunuyordu. Etrafında gördüklerini not etmek için yanında sürekli not defteri taşırdı.
(…) Ben asla onun yazdığı sözleri yazamam, fakat bana yazma konusunda yardımı oldu, çünkü hiçbir zaman bitiremeyeceğim binlerce şarkım var.” (s. 47)
Ben bunu başın üzerinde dönen yaratma bulutundan çekilip alınacak, biçimlendirilecek toz olarak görüyorum. Jimi’nin başında onlarca nota, yüzlerce kelime dönüyor ve hepsini biçimlendirmeye ömrü yetmeyecek, kendi de biliyor. Dylan’ın All Along The Watchtower’ını yorumluyor Jimi, seviyor adamı. Onda da özel bir şeyler var, keşfetmiş. Zamanın şiirine ne olduğunu soran insanlara gidip birkaç Dylan plağı almaları gerektiğini söylüyor.
* Jimi’nin doğaçlama çalmakla alakalı söyledikleri pek çok yönden açımlanabilir. “Bugünlerde insanların yarısı doğaçlama çalmayı bilmiyorlar. Birlikte çalmıyorlar, diğer çalanları düşünmüyorlar. Oysa doğaçlama çalmanın özü bu, herkesle birlikte çalmak. Müzikle sevişmek ya da birlikte resim yapmak gibi. Bir süre çaldıktan sonra müziğin akışını hissetmeye başlarsın, ton değişikliklerini, zamanlamayı ve esleri. Sonunda üstünde iki hafta aralıksız çalıştığın plak kayıtlarında bütünleşemediğin kadar bütünleşebilirsin. Bunu yakalamak için gerekli zamanın varsa dünyanın en güzel şeylerinden biridir.” (s. 161)
Bana göre günümüzde farklı tarzları sentezlemede en yetenekli adamlardan biri olan Guthrie Govan beş sene önce falan Kadıköy’de workshop tarzı bir şey yapmıştı. Orada Govan’a ne tür egzersizler yaptığını sordular. Şöyle cevap verdi: “Yani şu parmak egzersizlerini çok uzun süredir yapmıyorum, onun yerine yanıma bir bas gitarist ve davulcu arkadaşımı alarak stüdyoya giriyorum. Girerken ne olacağını bilmiyorum ama çıktığımda daha farklı, daha yetkin bir gitaristmiş gibi hissediyorum.”
Müthiş. Bir aileymiş gibi hissetmemek ama ilerlemek, bireysel olarak. Jimi, olduğu gibi. Edinin.
Jimi Hendrix hayranı olarak çok çok beğendim.Kendi ağzından hayatını,dünya görüşünü ve müziğe bakışını okumak harikaydı.Ayrıca kitabın içindeki günlük yazıları,röportajları,fotoğrafları,illüstrasyonlar,sayfa tasarımı kitaba çok değişik bir hava katmış.Tavsiye ederim.
Jimiyi ve ruhunu anlamiyorsaniz kitap size çok da hitap etmeyebilir ama icinde oyle guzel anekdotlar var ki keske bu adamla tanisabilseydim dersiniz.
jimi hendrix’in günlüklerinden derleme olduğundan olsa gerektir ki kitabın sanki hendrix’le karşılıklı oturmuşsun ve sana birşeyler anlatıyormuşcasına samimi bir dili var. keşke kendisi daha uzun yaşasaydı da kitap daha hacimli olsaydı. keşke dinleyebileceğim daha fazla hikayesi olsaydı.
Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan bir tanesi. Muazzam. Bu kadar akıcı, bu kadar sürükleyici bir kitap az okumuşumdur. Çok ama çok ama çok güzel. Özellikle Amerika kültürüne, rock-blues müziğe ve başarılı insanlara ilgisi olanlar kesinlikle okumalı. Jimi Hendrix’in müziği bana hitap etmiyor ama kendisi tam anlamıyla bir dahi. Yazdıklarını okuyunca da zaten bunu göreceksiniz. Bu kitabı dikkatli ve eleştirel okuyan herkes çok şey kazanacaktır. Hayatla ilgili bir kitap olduğunu düşünüyorum.