Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Seni İçime Gömdüm

Kategori: Edebiyat Yazar: Andrew Jolly Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

Seni İçime Gömdüm

  • çevirmen: Tomris Uyar
  • Yayın Tarihi: 02.08.2019
  • Orijinal Adi: Lie down in me
  • ISBN: 9786053143888
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 144
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 13 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Bazı kitapların özel tiryakileri olur. 'Seni İçime Gömdüm', bu tür kitaplardan. Romanın kırık dökük bir İngilizceyle konuşan başkişisi Kabrero, Kızılderili karısının cesedini dağlardan indirdikten sonra şöyle düşünüyor: 'Eline tüfeğini alıp, fişeklikleri göğsüne çaprazlamasına asıp atını üstlerine sürse, kasabanın sokaklarında ölüm saçarak, önüne geleni yağmalayarak, yakıp yıkarak dolaşsa, kasabayı yerle bir etse bile, gözlerinden okunan bu sevginin ürküttüğü kadar ürkütmezdi onları.' Bu roman, aşkın yırtıcı inceliğine inanan tiryakilere sesleniyor: Şiddetin kolgezdiği bir dünyada aşkınızı nereye gömersiniz?
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Seni İçime Gömdüm PDF 5.98 MB İndir
Seni İçime Gömdüm EPUB 6.68 MB İndir
Seni İçime Gömdüm MOBI 5.27 MB İndir
Seni İçime Gömdüm ODF 5.63 MB İndir
Seni İçime Gömdüm DJVU 7.03 MB İndir
Seni İçime Gömdüm RAR 4.57 MB İndir
Seni İçime Gömdüm ZIP 4.22 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Tomris Uyar çevirisi. “Tan ağarırken ölmüştü kız.” (s. 5)
Ölen kızın eşi, tabuta koyduğu karısını kasabaya götürüp kilise mezarlığına gömmeye çalışacak, bütün yapacağı şey bu kadar. İki problem var; kasaba çok uzakta ve etrafta kimse yok, adam karısını tabutun içinde günlerce taşımak zorunda. İkinci problem de kadının kızılderili olması ve zamanında adamın kız için abisi dahil bütün kasabaya sırt çevirmesi. Kızılderililerin şu tutumları fitili ateşliyor bir kere: “Tahtalara çivilenen, kafasına kaktüs sokulmasına engel olamayan bir tanrıya neden yakaracağız, diye sormuşlardı.” (s. 16) Hristiyanlık yayılırken yayıldığı yeri de tarumar etmiştir, semavi dinlerin genlerine işlenmiş bir kod gibidir bu, bildiğimiz şeyler. Böyle bir toplumsal açmaz varken adamımızın isteğini yerine getirmesi pek kolay olmayacak ama elinden geleni yapmak istiyor, karısını çok seviyor çünkü. “Karısıyla paylaştıkları şu birkaç eşyayı elden çıkarmamak için var gücüyle çalışmalıydı, ne gerekirse yapmalıydı.” (s. 24) Adam çok yoksul olmasına rağmen çiftliğindeki birkaç hayvanı kaybetmek uğruna günlerce sürecek bir yolculuğa çıkmak için hazırlanıyor ve sırtta tabut, düşüyor yollara.
Olay Meksika civarında yaşanıyor, deli sıcak var. Adamımız o dağ senin, bu tepe benim, yürüyor da yürüyor. Aç kalıyor, öldürdüğü tavşanın sıtma mikrobu taşımasına aldırmadan iyice kızartıp lüpletiyor. Sonradan fişek olarak çekecek acısını ama güç toplaması lazım, yapacak bir şey yok. Karısını gömdükten sonra deniz kenarını düşlüyor, Guaymas’ı. Orada para kazanmak kolay, Amerikalılar para saçacak yer arıyor ve sömürgeleşmekten bir hal olmuş Latin Amerika’nın insanları için daha iyi şartlarda kölelik, özgürlüğün engelleyemediği yokluğun tek çaresi. Tabii kızın anıları da var, yitirilmiş bir aşkın günden güne ağırlaşan yükü. Adamımız belki çok okumamıştır ama kitaplardaki gibi bir aşkı yaşadığını sezer ve yattığı tabutta her an çürümekte olan sevdiğini anar. Basit bir dille anlatılır zaten her şey, anlatıcı son derece yalındır, doğanın kalbinde yaşayan insanlar gibi.
Bir sabah uyanır, tabut yerinde yoktur. Etrafa bakınır, iki zırtapozun tabutu uzaklaştırdığını ve açmaya çalıştığını görür. Müdahale ederken adamlardan biri silahını çeker, bizimkini omzundan vurur. Tabutun içinde gümüş olduğunu sanırlar ama görürler ki adamın karısının cesedi vardır, boş yere vurmuşlardır bizimkini. İki kanun kaçağı, askerlere yakalanmadan deniz kıyısına ulaşmayı hedeflerler ve bizimkini öldürmeden oradan ayrılırlar. Adamımız tabutla birlikte kasabaya girdiği esnada ölmek üzeredir, abisinin evine gelir ve bir de ondan zılgıt yer. Üstelik peder, kızın kiliseye gömülmesine engel olur. Adamımız tabutu bırakarak Guaymas’a gitmeyi düşünür, kızı daha fazla sevmekten korkmaktadır. Kasabalılar durumdan işkillenir, adamı da kızılderili kız aldığı için sevmezler zaten, cinayet işlediğini düşünürler. Bizimki evine geri dönecekken iki zırtapoz tekrar ortaya çıkar ve bizimkiyle abisini esir alırlar, evdeki hayvanları ve varsa parayı vs. yürütmek isterler. Yolda birkaç askerle karşılaşırlar, iki zırtapoz çat çat indirirler bunları.
Zırtapozlardan biri öğretmen çıkar, işin ilginç yanı bu. Bu adam dağa çıkmadan önce öğrencisinin bir asker tarafından tecavüz edilmesine tanık olur ve askerin kellesini uçurur, o günden beri de kaçak göçek yaşamaktadır. Devlet terörü tam gaz devam etmektedir, gücü yeten yetene sistemi işlerliğini korumaktadır. Falandır.
En sonunda büyük bir çatışma çıkar, bizim zırtapozlardan biri vurulur, askerler yaklaşmaktadır. Öğretmen olan eşkıya kaçsın diye bizim adam büyük bir fedakarlık örneği gösterir ve karısının cesedini uçurumdan aşağı atar, askerlere de eşkıyanın düştüğünü falan haykırır. Eşkıya kirişi kırar, roman da böylece biter. Seni içime gömdüm, der Kabrero, bizim eleman.
Bu kitap neden güzel? Vahşi doğada insan davranışlarını olduğu gibi verir, bir laboratuvar ortamı yaratır ve okuru davranış gözlemcisi yapar, bu bir. Toplum-birey çatışmasını birçok açıdan -dil, ırk, din- ele alır, bu iki. Aşkın tezahürlerinden birini olabildiğince gerçek bir şekilde, en absürt koşullarda bile işlemeyi başarır, bu üç.
Mis gibi, tavsiye ediyorum. Ettim.


Çok büyük heyecanla aldım ama çok baydı beni. Aşk hikayesinden ziyade adamın hüzün dolu bir macerasını anlatıyor. Sonu da pek şaşırtmadı. Beğenmedim ben


tesadüfen karşılaştım kitapla ama o kadar güzel kiii


Öteki’nin, toplumca ölüyken bile kabul edilemeyişinin ve bir aşktan kurtulmak istemenin en acı hikayelerinden biri.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*