“Kimse kıpırdamasın!”Kim kıpırdayacaktı? Benden ve ocakçıdan başka kimse yoktu ki içeride. Kafamısesin geldiği yöne, kapıya doğru kaldırdığımda başımda iki mavi bereli asker vardı.Kalemi bıraktım, askerlerin arasında dışarı çıktım. Dışarısı asker doluydu. Yoldangeçenler de durdurulmuş, kimlik kontrolü yapılıyordu. Üzerim arandı, kimliğimalındı. Askerlerin başında iki de polis vardı. Kimlikler polise verildi. Askerler masadakimektubumu getirip esmer sivil polise verdiler. Mektuba baktı, az okudu,askere baktı:“Kimin bu mektup?”“Aha şunun,” diyerek parmağıyla beni işaretledi.“Bu senin mi?” diye sorduğunda yanıma kadar gelmişti polis.“Benim.”“İyi, alın bunu.”
Muhittin Çoban’ın romanda kayda değer bir dili var; üslubu sımsıcak, sizi sarıp sarmalıyor.
Muhittin Çoban’ın bu başarıyı elde etmesinde yaşadıklarının mutlaka etkisi vardır. Şu başlıkta birkaç ay önce bir deneme yazısı yazmıştım: “Edebiyatın rahmetine nail olmak için feleğin çemberinden geçmek lazım”
Evet edebiyat, bedavacı, ham insanların işi değildir; rahmetini acıları, yoklukları, çaresizlikleri deneyimleyenlere bahş eder.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Muhittin Çoban’ın romanda kayda değer bir dili var; üslubu sımsıcak, sizi sarıp sarmalıyor.
Muhittin Çoban’ın bu başarıyı elde etmesinde yaşadıklarının mutlaka etkisi vardır. Şu başlıkta birkaç ay önce bir deneme yazısı yazmıştım: “Edebiyatın rahmetine nail olmak için feleğin çemberinden geçmek lazım”
Evet edebiyat, bedavacı, ham insanların işi değildir; rahmetini acıları, yoklukları, çaresizlikleri deneyimleyenlere bahş eder.
Çabucak okunacak ilginç bir eser…