Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Ayın Rengi

Kategori: Edebiyat Yazar: Alkioni Papadaki Yayınevi: Gendaş Yayınları

Ayın Rengi

  • çevirmen: Sona Özzakar
  • Yayın Tarihi: 03.11.2000
  • ISBN:
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 134
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
- Nedir acının rengi? Diye sordu yıldız, kiraz ağacına, tiftik tiftik dağılmış, acele geçen bir buluta tökezleyerek. Duymadın mı? Sana acının rengini sordum?- Güneşin denizin kucağına battığı zaman, denizin aldığı vahşi, koyu bir lacivert. - Rüyalar ne renktir?- Aşk ne renktir?- Aşk ayın dolunay olduğu zamanki renktir.- Öyle mi? Aşk ayın rengindedir ha, dedi yıldız...Uzaklara, boşluğa baktı... Ve ağladı...
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Ayın Rengi PDF 5.56 MB İndir
Ayın Rengi EPUB 6.22 MB İndir
Ayın Rengi MOBI 4.91 MB İndir
Ayın Rengi ODF 5.23 MB İndir
Ayın Rengi DJVU 6.54 MB İndir
Ayın Rengi RAR 4.25 MB İndir
Ayın Rengi ZIP 3.93 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (3 Yorum)


Tütün tarlasının sınırındaki kiraz ağacının dallarını gökyüzüne doğru uzatması yıldızlara dokunabilmek için. Rüzgarlar şarkı söylüyor, gün ışıyana kadar doğanın bilinci uyanık. Ertesi gece için ağaçla yıldızlardan biri sözleşiyor, yine konuşacaklar. Devinimden, sonsuzluktan, ağacın yakınındaki evde yaşayan insanlardan. Çocuklar ağacın altında oynuyorlar, uyuyorlar, çocukluğun coşkun suyunu akıtıyorlar. Yıldız pazar gününü soruyor, ağaç cevaplıyor. Çocuklardan birinin, Foti’nin elinde bir kuduzböceği, Despina Nine’nin boş sepetinde gözyaşı saklı bir mendil, çocuğun derede unuttuğu, kağıttan bir kayık, ıssız bir yerde, cepte bir karanfil. Yıldız, pazar günlerinin çok kederli olduğunu söylüyor ve gecenin gözkapaklarında saklanıp kayboluyor.
Bu kitap için de aynı şey geçerli, cümle alem okusun isterim. Bu hassaslığın payını alan incelir, dünya daha güzel bir yer olur. Olmaz da, bir denemiş oluruz. Bu kitabı okur musunuz? Hikâyeye aşinayız, ailenin etrafında dolanan bir anlatı var, olabildiğince oyunsuz. Oyun doğanın ve doğayla iç içe geçmiş yaşamların içinde gizli, Despina Nine’nin söylediklerini bir yıldızdan duyabilme ihtimali var, bundan güzel bir şey olabilir mi? Farklı gerçeklik boyutları oluşturan metinlere kaçarsız bitiyorum, bir de Foti’nin hikâyesi sardı beni. Sarmayan pek bir şey yok aslında, kısacık bir metinde sihirli bir dünya görünüyor, son derece gerçek. Bana göre. Benim gerçeğimde deponun duvarlarıyla et kamyonları konuşuyor, ben buna şahit oldum, nöbet tutarken, gecenin üçünde. Birkaç ay sonra ikinci kitap çıkar herhalde, orada var. Kusursuz Bir Mesafe dedim, bence yine olmayana ermek istedim ama dediğim gibi; yıldızlarla ağaçların konuştuğuna inanıyorum, insanın mahvına umutla yürüyeceğine inanıyorum, şarkılara inanıyorum, pek çok şeye inanıyorum. İnançlarıma dokundu bu metin, o yüzden çok sevdim. Yani nasıl diyeyim, güzelliğinden gözlerim doldu, içimde bir çöllük kum birikti. Ah.
Pazar günlerinin kederine geliyorum ama önce aile. Pazar günleri anne çocuklarını alıp kiliseye gidiyor. Foti ile Petros erkek çocuklar, Foti büyük olanı. Angeliki ve Hristina elbiseleriyle baharı getiriyorlar ama bahar hiç bitmiyormuş gibi gözüküyor oralarda, komşu topraklar maviyle beyaz. Nina çocukların annesi. Çok söyleniyor, çok şikayet ediyor ama Despina Nine’nin biraz sert, bilgece konuşmalarını dinleyip sakinleşiyor. İkisi birbirlerini ite çeke anlaşıyorlar, denkleniyorlar, çocuklar bu dengeyle büyüyor. Pazar günleri Despina Nine kiliseye gitmiyor, Serez Devlet Psikiyatri Kliniğine gidiyor, ikinci oğlunu görmek için. Adam küçükken düşmüş, birkaç sene sonra akli dengesi bozulmuş ve her yerde Şeytan’ı gördüğünü haykırmaya başlamış. Pazarları annesi ziyaret ediyor, o zaman sakinleşiyor. Papazın okuması işe yaramayınca ameliyata razı olan Despina Nine pişman, ameliyattan sonra iyice kötüleyen oğlunu eski haliyle görüyor hep. Otuz yıldır, her pazar. Nina tütün tarlasında bir erkek gibi çalışıyor. Foti on iki yaşında, uzaklara gitmek istiyor, tütüne kalmayacak. Baba Kosta, Nina’nın eşi. Yıldırım düşüp canını alana kadar ailenin başındaydı, anlatının en başında sahnenin dışına çıkıyor. Sonrası başsız kalan bir ailenin yavaşça dağılışı. Umutlar sürüyor yine de, ne kadar kötü hallere düşseler de her şeyin iyi olacağını umuyorlar, her şeyi sessizlikle kabulleniyorlar. Anlatının başlarında yıldızla ağaç konuşurlarken yıldızın dediği bir şey var, Foti’nin isyan edip aileyi zor durumlara düşürmeye başlamasından sonra çocuğun sırları öğreneceğini söylüyor. Ağaç soruyor, yıldız söylüyor: “‘Kuşlar gidiyor ama tekrar geliyorlar. Güneş batıyor ve her sabah tekrar doğuyor.'” (s. 19) İkinci darbeyi buradan yedim. Şöyle diyorum; sonsuz bir iç monolog dönüyor aslında, sözcükler varsa da döngü de sözcüklerin yerini alabilir. Bir insanın tözün sesini duyması fikri başlı başına heyecanlandırıcı bir şey, bundan büyük bir mertebe olamaz. Ben o fikre vardım ister istemez, kendimi döngüye eşledim. Şöyle bir şey var yukarıda bahsettiğim metinde:
“Ağaçları, suyu, gökyüzünü saatlerce izlediğini bilirim, bunlardan bir şey öğrenmiyor mu hiç? Sadece kendine mi yontuyor bunları, kendi hissettiklerinin biçimlenmesi dışında sonsuzlukla hiçbir ilgisi yok mu?
Sanırım yok, var olduğunu düşünmüştüm. Dünyanın sesini duyamıyor, acılarından başka düşünebildiği bir şey yok. Ağacın tarihini kuşatan uğultu, suyun havayla birliğinden gelen şırıltı, hiçbir şey …’in bencilliğini kıramıyor. …, karşısındaki sonsuzu anlayamıyor, sonsuza göre bir kendilik oluşturamıyor. Sadece gürültü çıkarıyor ve kendi sesinden başka etrafındaki hiçbir şeyi umursamıyor.”
Kuşların gidip tekrar gelmesi, güneşin hareketi ve benzeri pek çok şey varlığımıza özünü katamıyorsa eksiklik bizdedir, tamlanamayacağız demektir. Üzerinde daha oynarım ama bunu anlatmak istemiştim. Neyse, Foti anlıyor bunu ama yeterince acı çektikten sonra. Cioran’ın şu aralar sıklıkla paylaşılan bir sözü var, acı çekmemiş biriyle boş muhabbetten öteye gidilemeyeceğine dair, öyle bir şey ama buna da katılmıyorum ben, gerçi metni okumadım, bağlamı bilmiyorum ama şu haliyle geçersiz bir fikir olduğunu sanıyorum, acının niteliği de önemli. Gerçekten neyse, aralarda cırcır sesleri, yaprak hışırtıları geliyor, Papadaki sıklıkla yer vermiş bunlara, zamanın geçtiğini imlemiş. Despina Nine giderek yaşlanıyor, güçlüklerle başa çıkmaya devam etse de özünün kurumaya başladığını seziyor ve hazırlık yapıyor kendince. Yaşlı Gedeon çıkıyor ortaya, böyle karakterler sıklıkla çıkıp kayboluyor, çok hoş, bu da zamanın geçişini gösteriyor. Gedeon, Foti’yi teskin ediyor, “Bir dur evladım, bak zamana, insanlara, kuşlara, acılara,” falan diyor. Gecelerin Yargıcı gibi bir karakter. Acılarla sınanan çocuğu büyütüyor bir yandan, doğayı dinletiyor çocuğa. Bu sırada Fotin gözünü kaybediyor ve daha da kötüsü, aşık oluyor. Kız uçarı, Foti’yi defalarca yıkıyor ve zaman zaman ortaya çıkıp çocuğun dünyasını mahvediyor ama Foti tam anlamıyla büyüdüğü zaman kıza hayır diyebiliyor, nihayet. Bu aşkın farklı boyutları, geçirdiği evrim falan, büyümenin bir alegorisi olarak da okunabilir; insan değişiyor ve aşk da değişiyor ama kaybolmuyor, sadece üzeri külleniyor biraz, hayat devam ediyor. Hayat hep devam ediyor. Araya siyaset de giriyor ama pek yoğun değil, sadece sağ-sol ve Marx muhabbeti var biraz, bu kadar.
Despina Nine. Kuşlara bakakalıyor tarlasında, aramaya çıktıkları zaman gözlerinin açık olduğunu görüyorlar, oturduğu yerde kalmış öylece. Kiraz ağacı yıldızla konuşuyor, Despina Nine’nin elinde bir avuç kirazla geldiği zamanları anlatıyor. Bir ölüm bundan daha güzel anlatılamaz. Ailenin diğer üyelerinin başlarına gelenler ne kadar kötü olsa da yaşamın doğal akışında gerçekleştiklerini biliyoruz, ağaçla yıldızın sesi hiç uzaklaşmıyor, her şey oluyor ve bitiyor.
Müthiş, anlatamıyorum daha fazla. Okuma sırasında birinciliği almalı, eşe dosta hediye edilmeli, cümle alem okumalı, bu kadar.


acıklı bir aile hikayesi anlatmış Alkioni Papadaki romanında. Ailenin fakirlikten dağılması ve tütün tarlasındaki kiraz ağacıyla ay arasındaki aşk anlatılıyor. Yalnız kadının kocasının annesinin ağaç altındaki ceviz yerken ölümü beni çok duygulandırmıştı. başka kayda değer bir şey yok kitapta. bir okusanızda olur okumazsanızda olur kitaplardan. iyi okumalar…


Yazar Girit’in Hanya yakınlarında bir köyde doğmuş,babası öğretmen annesi ise bir hayalperestmiş.Çocukluk yılları zorlu geçmiş, bu yüzdende kaçış yolları aramış.Hanya’daki okulu bitirdikten sonra Atina’ya gitmiş.Dünyayı değiştirmek ,başkaldırılarını ve devrimlerini yapmak istiyormuş.Sonuçta hiç birini yapamamış.Bu mücadelede çok şey kazanmış ve kaybetmiş.Yazar kitabı kurgularken bence tamamen kendi hayat hikayesinin etkisi altında kalmış.Kitabın baş kahramanları;genç yaşında eşini kaybetmiş bir hanım,dört küçük çocuğu, eşinin annesi ve yıldızlar ile sohbet eden kiraz ağacı.Çocukların annesi tütün ekip biçerek ailesini geçindirmeye çalışır.Ailenin başına gelen bazı felaketler tarlaları satmalarına sebep olur.Çocuklardan bir tanesi;iyi bir öğrencidir,akıllıdır,ailesine her türlü konuda destektir,annesinin sağ koludur.Bir gün gelir Atina’ya gitmek ve artık orada yaşamak istediğini söyler (yazar gibi dünyayı değiştirmek istemektedir).Aradan seneler geçer diğer kardeşlerde Atina’ya giderler fakat yazarın hayatındaki gibi bir sürü kayıplar verirler.(Yazar kendi yaşantısını bu dört kardeş arasında paylaştırmış,sayfaları çevirdikçe bunu çok net bir şekilde algılıyorsunuz).Sonunda Atina’ya ilk giden, yaptığı birikimler sayesinde seneler önce elden çıkartmak zorunda kaldıkları toprakları geri alır.Aslında oldukça kısa bir kitap fakat oldukça uzun bir zaman dilimini içine alıyor.Yankahramanların sayısının çok fazla olması kitabın akıcılığını olumsuz yönde etkilemiş (134 sayfa olmasına rağmen).Bununla birlikte kiraz ağacının yıldızla yaptığı sohbetlerden bazıları oldukça etkileyici.Ve bu sohbetleri okumak için sayfaları bir an önce çevirmek istiyorsunuz.Çok sürükleyici bir kitap değil.Okumadıysanız çok büyük bir kayıp sayılmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*