Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Kerime

Kategori: Edebiyat Yazar: Şerif Hutate Yayınevi: Iz Yayıncılık

Kerime

  • çevirmen: Muharrem Tan
  • Yayın Tarihi: 19.12.2000
  • ISBN: 9789753554473
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 224
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 21 cm
Tanıtım Bülteni
"Kerime" hayatta sevdiği tek kadının adıydı. Onu, küçük bir kız çocuğu iken, köy meydanında ceylan gibi seken genç bir kızken, sıcak yaz gecelerinde koynunda yatan bir kadın iken hep sevmişti. Hayatının ayrılmaz bir parçası, eşsiz anlar yaşatıp bir anda sönen ışık huzmesi gibiydi. İçinde yaşayan somut bir gerçekti. Şafak vakti tarlaların üzerinden süzülen bir meltem gibi... Daha ilk gördüğünde, kaderin ikisini kopmaz bir bağla bağladığını hissetmişti. Ama göçmen bir kuş olduğunu da hissetmişti. Bugün gelip yarın uçup gidecek bir göçmen kuş. "Kerime" onun için elle tutulup gözle görülen bir gerçek... Kaybolmaya mahkûm bir hayâldi...Bu roman, Mısır edebiyatının güçlü isimlerinden Şerif Hutâte'nin, 70'li yıllarda ülkede yaşanan sosyal ve siyasal dönüşüm süreci etrafında işlediği bir 'sevgi' kitabıdır...
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Kerime PDF 9.30 MB İndir
Kerime EPUB 10.39 MB İndir
Kerime MOBI 8.20 MB İndir
Kerime ODF 8.75 MB İndir
Kerime DJVU 10.94 MB İndir
Kerime RAR 7.11 MB İndir
Kerime ZIP 6.56 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Zevkle okudum. gayet güzel bir roman. Öneririm.


Mısırlı bir şairin bir sahra hapisanesinde yaşadıkları, tanıdıkları insanlar ve kerime ile son bulan hayatının anlatıldığı bir roman. Bölümler arasında düzenli olmayan geçmişe geçişlerin olması biraz bölük olmasına neden olmuşsa da başta sıkıldığım ama sonunu merakla bir çırpıda okuduğum bir roman…


okunabilecek çok akıcı bir roman…


1960’li yıllarda Mısır’ın bir sahra cezaevinde, susmayı reddedip şiirleriyle halka mesajlar veren bir şairin cezaevi hayatını, şiirlerini aktarmak için çırpınışını ve cezaevi müdürünün kızına olan aşkını içeren, neticede komşu devlet Sudan’a kaçma teşebbüsünün birlikte ölümleriyle neticelenmesini anlatan bir romandır. İlk bölümlerde romanın seyri durgun, farklı bölümlerin bir araya gelmesi şeklinde iken ve romana adını veren kişinin nerdeyse yarıya yaklaşan bir zamanda sahneye çıkması, roman ilerledikçe olayların hızlanması, bir şairin hayatının işlendiği romanın şiirlerinden uzak olarak hazırlanması romanın dikkat çeken özellikleri içerisinde sayılabilir.Orta derecede dinî bir mesaj taşımayan bir roman olarak gördüğüm kitabın, Mısır edebiyatını tanıma konusunda bir ön çalışma olması için okunması okunmamasına galip/ağır gelen bir eser olarak ifade edilebilir kanaatindeyim.Kitapta ifade ve davranış olarak dini anlayışımıza ters gelen Yanlışlar: Kendini bir ilahe gibi, evrenin, yaratılmışların ilahesi gibi hissediyordu. (s.109)Evreni, kaderi, yazgıyı, beşerin iradesini ve Allah’ın takdirini lanetleyen bir çığlık… (s.107)Ayrıca (s.189) Allah’ı/melekleri şahit tutarak iki şahsın birbirleriyle evlendiklerini açıklayarak işi ileriye götürmeleri açıkçası zina fiilini roman havasında biraz da aşkla dramatize ederek sunulması romana eleştirel birer tenkit olarak söylenebilecek hususlardandır. Yayınevinin bu hususları dikkate alarak daha seçici olmasını beklerdim. Kitaptan altı çizili cümleler olarak şunları söylemek mümkün:Dahi, normal insanların gözünde her zaman aykırı ve kuraldışıdır. Bu, tanımın doğasında vardır. Öte yandan hayat, çoğu zaman zıtların buluşmasına sahne olur. (s.36)Yaratılıştan bu yana doğumun kendine özgü bir kutsallığı vardır. En kutsal şeyleri çiğnemeye alışmış kimseler için bile bu gerçek değişmezdir. Okumuşu cahili herkes bu kutsallığın bilincindedir. Bunu her insan hisseder. Kadın ya da erkek… (s.50)En çok ihtiyaç duyduğumuz şey açıklıktır. Açıklık, su gibidir. Çiçekleri ve bitkileri diriltir, bahçeleri sular… (s.53)Bana göre mesele, insanları tasnif ederek belli etiketlerin arkasına veya raflara yerleştirmek değildir. Onları falana, filana yamamak da bir şey ifade etmez. Ben delice çatışmalara da taraftar değilim. Ama bunlar şiiri bırakıp siyasete daldığımda geçerlidir… Ancak şiirle siyaseti birbirinden tamamen ayırmak da tarzım değildir. Bence mücadele, hem düşünce, hem de eylemdir. Ama her şeyden önce kalp ve duygudur. Bana göre şiir, devrimin anası, siyasetin babasıdır. (s.123)Derler ya yeni def biraz sert olur. (s.124)Yaratıcı insan, bir pile benzer; hayatın gürültüsü ve dalgalı denizinde kendini şarzettikten sonra derinliklerinde depoladığı şey tükenince sessizliğe yönelir. (s.134)Her şeyin bir zamanı, bir bedeli vardı. Tükenen ömrümüzle, kanla ve terle ödediğimiz bir bedel. Günlerin ve tecrübelerin çilesiyle ödediğimiz bir bedel… Hayatta hiçbir şey bedelsiz alınmaz. Pahalı şeylerin bedelleri de pahalıdır. (s.135)Gençlik yenilenme, yaşlılık ise durağanlaşmadır. Belki de bu yüzden yaşlı gençler ve genç yaşlılar her zaman varolmuştur. (s.136)Denir ki, başkanın deliğinin, daha doğrusu kapısının kontrolü, Mısır bürokrasisinin aşina olduğu eski bir sanattır. Hatta bu sanatın, Nil sularının dağıtımının merkezileştiği binlerce yıl öncesine dayandığı söylenmektedir. Su kapaklarının açılıp kapatılmasıyla ilgili politikalar Antik Mısır’dan beri mevcuttur. (s.138)Demiri sıcakken dövmek gerekir. (s.141)Her şeye rağmen, insandan tamamen arınmış çölde, uğrak mekan ve yollardan uzak durulması şartıyla uzun mesafeleri hızla almak da mümkündür. Tabii ay ışığıyla aydınlanan geceler dışında. Böyle gecelerde görüntü gayet açık olmaktadır. Dolunay döneminde, cisimlerin dış hatları gündüzü aratmayacak netlikte görünürken sadece ayrıntılar bulanık kalmaktadır. Çölün belki en zor yanı, insanın kolaylıkla kaybolmasıdır. Çöl, gündüz ne kadar açık ve netse, gece de bir o kadar şaşırtıcı ve korkutucudur. Çölün, olmayanı var gibi gösterme noktasında hiçbir tabiat ögesiyle karşılaştırılmayacak bir özelliği vardır. Aslında boşluğun sonsuza dek uzanıp gittiği çöl geceleri, gölgeler ve hayallerle o kadar kalabalık hale gelir ki, insan derin endişelere kapılmaktan kendini alamaz. (s.172)Aşkın eşyayı nasıl da güzel renklere boyadığını, bütün duyguları ateşleyen bir yangın olduğunu düşünüyordu. (s.173)ŞAİR: Buraya niçin gelmişti? Susmayı reddettiği için. Yeri yurdu olmayan meçhul bir şair. (s.59) İçindeki enerjiyi bir şeye; şiire, resme veya hayale dönüştürmeliydi. Bu da mümkün olmazsa, aklın, bedenin ve parmakların hareketine dönüştürmeliydi. Kısaca hatları ve fonksiyonları olan anlamlı, düzenli ve yaşayan şeylere dönüştürmeliydi. (s.72)Aşk ve isyan şairi, insanları harekete geçiren detayların şairi. (s.124)Kalem ve kağıt. Şiirin aktarılma araçları. Bunları bulamayınca şiirlerini kumlara yazacak, hafızasına kazıyacaktı. Evet, yüzlerce, binlerce mısraya ulaşsalar da hepsini belleğine işleyecekti. (s.126) Tek başına bir yerlere gider, oturup derin derin düşünür, hafızasına emanet ettiği şiirlerini gözden geçirir ya da (hafızasında)yeni şiirler telif ederdi. Yeni şiir telif ederken inzivaya çekilir, şiirlerini dünyaya getirirken birilerinin onu rahatsız etmesinden çekinirdi. (s.129) Yaşadığı hayatta yapabildiği en kolay, aynı zamanda en büyük şeyin dilinden, aklından ve yüreğinden çıkan bu zihinsel üretim olduğunu anlamıştı. (s.132)KERİME: Tay kadın. Binicinin bir türlü söz geçiremediği vahşi atlar gibi.


bizim edebiyatımızdan nice kerime,ler çıkar niye emek verirler çeviri yaparlar anlayamadım mısırda 70li yıllarda geçiyor ama ne kerime den ne mısırdan doğru dürüst bir bilgi verilememiş sadece mısır edebiyatının seviyesini merak etmiştim kocaman bir hayal kırıklığı hikayenin gerçek olması bir şey değiştirmez bide (sevdiğini kaybeden bir insanın tanrıya ve kadere lanet ettiği hangi dinde görülmüş saçmalık ve zırva)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*