Kategori: Edebiyat
Yazar: Selçuk Baran
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Anaların Hakkı
Tanıtım Bülteni
Selçuk Baran’ın yedi öykü kitabı daha önce Yapı Kredi Yayınları’ndan Ceviz Ağacına Kar Yağdı (2008) adıyla tek ciltte toplanmıştı. Bütün öyküleri şimdi gözden geçirilerek, yazar portreli kapaklarla ayrı ayrı basılıyor. Selçuk Baran’ın ikinci öykü kitabı Anaların Hakkı (1977) 1978 Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülmüştü. Dokuz öyküden oluşan kitapta Selçuk Baran çaresizliklerin, umutsuzlukların, acıların mutluluklarla, umutlarla yan yana yaşadığı, çürümeyle yeşermenin iç içe geçtiği bir toplumda, sınırlarını kendilerinin çizdiği küçük dünyalarında ömür tüketen insanların fırtınalı dünyalarına ustaca sokuluyor.Yalnızlık ve umutsuzluk dolu öykülerinde düşsel, şiirli bir hava yaratmakta başarı gösterdiği kabul edilen Selçuk Baran, Behçet Necatigil’den Vedat Günyol’a, Füsun Akatlı’dan Selim İleri’ye, Hulki Aktunç’tan İbrahim Yıldırım’a, İnci Aral’dan Behçet Çelik’e pek çok yazarın övgüyle üstünde durduğu, ancak günümüz okuru tarafından daha fazla keşfedilmeyi bekleyen bir yazar. “Bir zamanlar pek içli dışlı olduğu gündelik yaşantısı, ondan kopup gitmişti. Ancak yeni öğrendikleriyle biçimlenebilecek, saydam, ağırlıksız bir maddeydi çevre. Üzerine hiçbir şey çizilmemiş kocaman bir cam parçası....”
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Kısa öyküleri çok etkili. Yazarın okuduğum ilk kitabı ve yazım dili çok iyi mutlaka okuyun.
anaların hakkı kitabının yeniden basılmasını bekliyordum, Sait faik öykü ödülünü alan yazarların kitaplarını okuyorum. İyi oldu , teşekkürler yky, teşekkürler kitapyurdu
Sahiplendiriyor çoğu zaman kahramanlarını, haklılıklarını kabul ediyorsunuz onların. Yaşamın bir köşesinden tutunmaya çalışan kahramanları oluyorsunuz.
•
Dokuz hikaye okuyacaksınız. 1978 Sait Faik Hikaye Armağanı’na da değer görülmüş hikayeleri bunlar.
•
Hikayeciliğimizin bir köşesinde kurulup okunmayı bekleyen ‘nahif ve kırılgan’ kalemi Selçuk Baran.
Yapı Kredi Yayınları böyle tek tek basıyorken eserlerini bir yerden başlayın olur mu…
•
“Şimdi hayat denen o büyülü uzaklığın kendi payına düşen parçasını, bütün açıklığı ve sınırlarıyla görüyordu.
Bu sınırların içine sığabilenler pek küçük ve önemsizdiler gerçi. Ama onundular.”(s.12)