Sicilyalı kalabalık bir ailenin tek kızı olan Rosa Fiore'nin, çocukluğundan beri tek sığınağı La Cucina, yani Mutfak'tır. Yemek yapmayı bir şölene dönüştüren Rosa, genç yaşta mükemmel bir aşçı olarak ünlenir çevresinde. Bu büyük tutkusuyla yarışabilecek tek şey ise yakışıklı Bartolomeo'ya duyduğu aşktır. Ama bir gün genç adam korkunç bir cinayete kurban gider. Rosa'nın gönül yarasını mutfağa kapanarak sarmaktan başka çaresi yoktur elbette. Hem de tek bir makarna, tek bir zeytin, tek bir domuz, tek bir tavuk kalmayana kadar!.. Annesi bu gidişe son vermeye kalktığında ise hiç düşünmeden terk eder evi. Bir elinde bavulu, bir elinde papağanıyla Palermo'ya kaçan Rosa, uzun yıllar boyunca gündüzleri kütüphanede çalışarak, geceleri minik mutfağında binbir çeşit yemek yaparak yaşar yalnızlığını; yalnızlığı doyurmanın imkansız olduğunu bile bile! Ve bir gün yeniden aşık olur; tabii yine birbirinden lezzetli yemeklerle yaşayacaktır mutluluğu!..
Başına iyi ya da kötü her ne gelirse gelsin soluğu mutfakta alan, birbirine tezat bütün duygu durumlarını mutfakta atlatmaya çalışan yemek tutkunu Rosa Fiore’nin eğlenceli ve iştah açıcı hikayesi.
çok yalın bir dilde ve basit bir kitaptı. beni çok etkilediğini veya bana çok şey kattığını söyleyemem. bana göre ” erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” atasözünün etrafında dönüm duran bi kitap… :))
Çok kısa sürede heyecanla okuyup hemen arkadaşlarıma okumaları için verdim. Doğumun, cinselliğin, özellikle ölümün, hayvanı kesip yemeğini yapmanın, hayatın çok içinde ve bazen komik şekilde resmedilmesi, çocukların bu kavramlarla tanışma şekli beni çok etkiledi.
Hayatımda bu kısacık romandan aldığım keyfi, hakkını yemiyeyim ama hemen hiçbir kitaptan almadım. Benzer tadı Tahsin Yücel’in “Yalan” adlı romanında da yakalamıştım. Mutfakta, mutfak masasının üzerinde, istiridyeli, yemekli aşk sahnesinin betimlenmesi ödüle layık. O kadar çok güldüm ki, ömrüm uzamıştır herhalde. Kitabı 1-2 saatte bitirdim. Aslında fonda yaşanan bir dram var. Ancak bizde doğuda yaşanan töre cinayetlerine benzer bir döngü de var İtalya’da, bunu görüyorsunuz. Aslında dünyanın hemen hiç bir yerinde kadının çok rahat olmadığını da görebiliyorsunuz. Özgürlük erkekler içinmiş gibi duruyor. Onu kadınların söke söke alması gerekiyor. Bu en modern toplumlarda bile böyle. Bu kitap çıkış konusundan başlayarak çok güzel bir örgüye sahip. Aşkın yaşının olmadığının da en güzel kanıtı.
Yemek ve aşkın iç içe geçtiği ‘La Cucina’, Sicilya’da yaşayan kalbi kırık bir kütüphanecinin yemek pişirme tutkusunu ve beklenmedik şekilde gelişen aşk hikâyesini konu alıyor. Kitapta, Ros Fiore adlı genç kadın yemek pişirme dışında tüm aşklara kapalı bekar bir kadındır. Bir gün İngiliz olarak adlandırılan büyüleyici bir şef ile tanışır. İngiliz’in geleneksel Sicilya yemekleri üzerine yaptığı araştırma onu önce Rosa’nın çalıştığı kütüphaneye sonra da bu genç kadının kalbine doğru yolculuğa çıkarır. Her şey çok iyi giderken bir çiftin hayatları bilinmedik değişir. İngiliz ortadan kaybolur ve Rosa’da çiftliğine döner. Çiftliğin başına geçer ve yemek pişirerek kendini tedavi etmeye çalışır.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Başına iyi ya da kötü her ne gelirse gelsin soluğu mutfakta alan, birbirine tezat bütün duygu durumlarını mutfakta atlatmaya çalışan yemek tutkunu Rosa Fiore’nin eğlenceli ve iştah açıcı hikayesi.
çok yalın bir dilde ve basit bir kitaptı. beni çok etkilediğini veya bana çok şey kattığını söyleyemem. bana göre ” erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” atasözünün etrafında dönüm duran bi kitap… :))
Çok kısa sürede heyecanla okuyup hemen arkadaşlarıma okumaları için verdim. Doğumun, cinselliğin, özellikle ölümün, hayvanı kesip yemeğini yapmanın, hayatın çok içinde ve bazen komik şekilde resmedilmesi, çocukların bu kavramlarla tanışma şekli beni çok etkiledi.
Hayatımda bu kısacık romandan aldığım keyfi, hakkını yemiyeyim ama hemen hiçbir kitaptan almadım. Benzer tadı Tahsin Yücel’in “Yalan” adlı romanında da yakalamıştım. Mutfakta, mutfak masasının üzerinde, istiridyeli, yemekli aşk sahnesinin betimlenmesi ödüle layık. O kadar çok güldüm ki, ömrüm uzamıştır herhalde. Kitabı 1-2 saatte bitirdim. Aslında fonda yaşanan bir dram var. Ancak bizde doğuda yaşanan töre cinayetlerine benzer bir döngü de var İtalya’da, bunu görüyorsunuz. Aslında dünyanın hemen hiç bir yerinde kadının çok rahat olmadığını da görebiliyorsunuz. Özgürlük erkekler içinmiş gibi duruyor. Onu kadınların söke söke alması gerekiyor. Bu en modern toplumlarda bile böyle. Bu kitap çıkış konusundan başlayarak çok güzel bir örgüye sahip. Aşkın yaşının olmadığının da en güzel kanıtı.
Yemek ve aşkın iç içe geçtiği ‘La Cucina’, Sicilya’da yaşayan kalbi kırık bir kütüphanecinin yemek pişirme tutkusunu ve beklenmedik şekilde gelişen aşk hikâyesini konu alıyor. Kitapta, Ros Fiore adlı genç kadın yemek pişirme dışında tüm aşklara kapalı bekar bir kadındır. Bir gün İngiliz olarak adlandırılan büyüleyici bir şef ile tanışır. İngiliz’in geleneksel Sicilya yemekleri üzerine yaptığı araştırma onu önce Rosa’nın çalıştığı kütüphaneye sonra da bu genç kadının kalbine doğru yolculuğa çıkarır. Her şey çok iyi giderken bir çiftin hayatları bilinmedik değişir. İngiliz ortadan kaybolur ve Rosa’da çiftliğine döner. Çiftliğin başına geçer ve yemek pişirerek kendini tedavi etmeye çalışır.