17. yüzyıl, Osmanlı Devleti için siyasi, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar dönemi olmuştur. İdari ve askerî yapıdaki istikrarsızlık, dönemin başından itibaren toplumun farklı kesimlerine de yayılmaya başlamış ve nihayet II. Viyana Kuşatmasına kadar da artarak devam etmiştir. Vânî Mehmed Efendi işte bu sancılı dönemin en önemli figürlerinden birisidir. Van’ın küçük bir kasabasından sultan IV. Mehmed’in özel hocalığına giden; İstanbul’un büyük camilerinde verdiği ateşli vaazlar sonucu kazandığı şöhretin ardından sürgünle noktalanan çalkantılı bir hayat yaşadı Vânî Mehmed Efendi. Tıpkı içinde yaşadığı çağ gibi… Fakat daha da önemlisi onun, tasavvuf hareketlerine ve dindeki bidatlara karşı amansız bir mücadele başlatan Kadızadeliler hareketinin en önemli liderlerinden olmasıdır. Arâisü’l Kur’ân, böylesine farklı ve önemli bir Osmanlı ulemasının telif ettiği bir tefsirdir. Kâinatın yaratılışından başlanarak Kur’ân’da adı geçen peygamberlerin kıssaları ile ilgili âyetlerin tefsiri yer almaktadır. Eser, klasik tefsir eserlerine nazaran oldukça akıcı ve konuşma üslubuna yakın bir dille ele alınmıştır. Âyetlerin Kur’ân’daki sırasıyla değil konuyla ilgili başlıklar altında toplanarak açıklanması, bu eseri klasik tefsirlerden ayıran bir diğer noktadır.Halk arasında her zaman ibret ve ders alınarak okunan peygamber kıssalarını ve Ashâb-ı Kehf gibi âdeta mitleşmiş bazı dinî hikâyeleri Kur’ân’dan ve hadis kitaplarından açıklamalarla anlatan bu kitabın geniş bir kitle tarafından sevilerek okunacağını düşünmekteyiz.Eserin tarafımızdan yayımlanmasındaki bir diğer önemli âmil de büyük Türkçü Nihal Atsız’ın bu eserin Türkçeye çevrilmesini vasiyet etmiş olmasıdır. Bu vasiyetin yerine getirilmesine Selenge Yayınları olarak katkıda bulunmak ayrıca mutluluk kaynağıdır.
Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin hayatına ilişkin yerli ve yabancı dilde İslamî kaynaklara dayanarak yazılmış onlarca, hatta yüzlerce eserin olduğu malumdur. Bunlar arasında Ahmet Cevdet Paşa, Mustafa Asım Köksal, Mustafa Necati Bursalı gibi birçok tanınmış yazarın eserleri, yıllardır elden ele dolaşır. 2020 yılına kadar bunların arasında maalesef Arâis’ul Kur’ân bulunmuyordu. Zira Latin harflerine çevrilmemişti. Arapça ve Osmanlıca bilenlere hizmet vermekle sınırlı olmak üzere, eserin az sayıda nüshası, İstanbul Beyazıt ve Süleymaniye, Kayseri Raşid Efendi, Mısır Timur Paşa Kütüphanelerinde okurların erişimine açıktı. Yıllar önce, Tercüman’ın “1001 Temel Eser” serisinde yayınlamak isteyen Kemal Ilıcak’ın da o günlerde çevirisini yapacak bir kişi bulamadığı için bu eseri, okurlarla buluşturamadığı kayıtlarda geçmektedir.
Eserin önemi, yazarından ve dolayısıyla tarihî bir miras olmasından ileri gelmektedir. Vânî Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa vesilesiyle Padişah 4. Mehmet’in yakınında bulunmuş, Hünkâr Vaizliği ve Hâce-i Sultanîlik yapmış bir şahsiyet. İkinci Viyana Seferi’ne (1683) katılmış ve savaş mağlubiyetinin bir faturası da kendisine kesilerek Bursa/Kestel’e sürgün edilmiş, 1685’te orada vefat etmiştir. İstanbul’un boğaza nazır güzel semtlerinden Vaniköy, adını Vânî Mehmet Efendi’den almaktadır.
Arâis’ul Kur’ân tefsirini çeviren ve dipnotlarla zenginleştiren D. Ahsen Batur, çalışmasını, eserin 3 nüshasını esas alarak ve dolayısıyla karşılaştırma yapmak suretiyle iki yılda bitirebilmiş. Bu noktada, eserin tamamının kitapta yer almadığını belirtmek gerekir. Şöyle ki eserin aslı, normalde iki kısımdan oluşmaktadır: İlk kısmı, mevcut çevirinin kapsamını oluşturan ve Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin kıssalarının geçtiği ayetlerin tefsiri, ikinci kısmı ise Siyer-i Nebi’dir. Batur, çalışmasında, sadece ilk kısmı kitaplaştırmış, burada da Arap dilinin inceliklerini bilmeyi gerektiren açıklamaları eleyerek eseri, okurun daha iyi anlayabileceği bir hale getirmiştir. Eserin başında yer alan ve kâinatın yaratılmasını anlatan kısım ile asıl metindeki şiirler de çeviriye dâhil edilmemiştir.
Arâis’ul Kur’ân çevirisi, titizlikle hazırlanmış, üzerinde ciddi gayret sarf edilmiş bir tefsir çalışmasıdır. Dili oldukça sâdedir ve kolay okunmaktadır. 626 sayfalık uzun bir yolculuk için bu, önemli bir detay olsa gerektir. Yazıldığı dönem şartlarındaki bir akademik eserin nasıl ve ne uslüpla yazıldığını çok iyi yansıtmaktadır. Bugün geçerli olduğu gibi o günlerde de “intihal” olmaması için Vânî Mehmet Efendi’nin, kullandığı tüm kaynakları (atıf yaparak) tek tek belirtmesi dikkat çekicidir. Buna bir de çevirenin dipnotları eşlik ettiği için eser, kaynak açısından daha sağlam ve güncel bir hale gelmiş durumdadır. Ayrıca eserde, yeri geldikçe râvileri de verilerek Hz Muhammed’in hadis-i şeriflerine ve uygulamalarına da atıf yapılmıştır. Örneğin Hz. İbrahim’in hac ibadetini ifa etmesi konusuna değinildikten hemen sonra Hz. Muhammed’in hac ibadetini nasıl ifa ettiği uzun uzun anlatılmıştır. (s. 136-142)
Sistematik olarak öncelikle bahse konu edilen peygamber hakkında hangi sûrede kaç ayetin yer aldığı bilgisi verildikten sonra, sırasıyla bu ayetler tefsir edilmektedir. Her ayette geçen cümleler, ayrı ayrı açıklanmakta ve yeri geldikçe kelimelerin özelinde detaylara girilmektedir. Örneğin, “Salih Peygamber Kıssası” başlığı altında öncelikle, bu kıssanın, A’raf suresinde geçen 7 ayette anlatıldığı bilgisi verilir. İlgili ayetlerden biri, “Bunun üzerine, onları şiddetli sarsıntı yakaladı ve evlerinde diz üstü çöktüler.” 78. Ayet, Arapça metniyle verildikten sonra, bu ayette geçen sarsıntıyı karşılayan “recfe” kelimesinin izahı yapılır: “Âyette geçen ‘recfe’ Cebrail’in haykırmasından kaynaklanan zelzele demektir. Çünkü normalde yeryüzü şiddetle sarsıldığında bir gürültü çıkar…”(s. 96) Ardından konu hakkında eser vermiş Ebu Talha, Muhammed bin İshak, Vehb, İbni Umran gibi isimlerin yazdıklarına yapılan atıflarla konu nihayete erer.
Şunu önemle belirtmek gerekir ki bir konu üzerine okuma yaparken, aynı konuda yazılmış başka eserlere de bakma ihtiyacı, bu eser için de mevcuttur. Ciddi bir okumaya vakit ayırabilenler için, anlatılanları tüm yönüyle kavramak adına bu, vazgeçilmez bir yöntemdir. Tercih ya da üslûp gereği bir yazarın bir konuyu daha detaylı işlerken, başka bir yazarın, aynı konuya kısaca yer vermesi gayet tabiidir. Bu eserde de mesela, Hz. İbrahim’in Mısır’da geçirdiği günlere ilişkin çok detay verilmediği, buna dair sadece eşi Hz. Sâre’nin Firavun’la yaşadıklarından ibaret bir paragrafla yetinildiği görülmektedir (s. 124-125). M. Asım Köksal’ın Peygamberler Tarihi adlı eserinde ise Mısır günlerine daha fazla yer verilmiştir.(s. 161-166, 2013 baskısı)
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin hayatına ilişkin yerli ve yabancı dilde İslamî kaynaklara dayanarak yazılmış onlarca, hatta yüzlerce eserin olduğu malumdur. Bunlar arasında Ahmet Cevdet Paşa, Mustafa Asım Köksal, Mustafa Necati Bursalı gibi birçok tanınmış yazarın eserleri, yıllardır elden ele dolaşır. 2020 yılına kadar bunların arasında maalesef Arâis’ul Kur’ân bulunmuyordu. Zira Latin harflerine çevrilmemişti. Arapça ve Osmanlıca bilenlere hizmet vermekle sınırlı olmak üzere, eserin az sayıda nüshası, İstanbul Beyazıt ve Süleymaniye, Kayseri Raşid Efendi, Mısır Timur Paşa Kütüphanelerinde okurların erişimine açıktı. Yıllar önce, Tercüman’ın “1001 Temel Eser” serisinde yayınlamak isteyen Kemal Ilıcak’ın da o günlerde çevirisini yapacak bir kişi bulamadığı için bu eseri, okurlarla buluşturamadığı kayıtlarda geçmektedir.
Eserin önemi, yazarından ve dolayısıyla tarihî bir miras olmasından ileri gelmektedir. Vânî Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa vesilesiyle Padişah 4. Mehmet’in yakınında bulunmuş, Hünkâr Vaizliği ve Hâce-i Sultanîlik yapmış bir şahsiyet. İkinci Viyana Seferi’ne (1683) katılmış ve savaş mağlubiyetinin bir faturası da kendisine kesilerek Bursa/Kestel’e sürgün edilmiş, 1685’te orada vefat etmiştir. İstanbul’un boğaza nazır güzel semtlerinden Vaniköy, adını Vânî Mehmet Efendi’den almaktadır.
Arâis’ul Kur’ân tefsirini çeviren ve dipnotlarla zenginleştiren D. Ahsen Batur, çalışmasını, eserin 3 nüshasını esas alarak ve dolayısıyla karşılaştırma yapmak suretiyle iki yılda bitirebilmiş. Bu noktada, eserin tamamının kitapta yer almadığını belirtmek gerekir. Şöyle ki eserin aslı, normalde iki kısımdan oluşmaktadır: İlk kısmı, mevcut çevirinin kapsamını oluşturan ve Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin kıssalarının geçtiği ayetlerin tefsiri, ikinci kısmı ise Siyer-i Nebi’dir. Batur, çalışmasında, sadece ilk kısmı kitaplaştırmış, burada da Arap dilinin inceliklerini bilmeyi gerektiren açıklamaları eleyerek eseri, okurun daha iyi anlayabileceği bir hale getirmiştir. Eserin başında yer alan ve kâinatın yaratılmasını anlatan kısım ile asıl metindeki şiirler de çeviriye dâhil edilmemiştir.
Arâis’ul Kur’ân çevirisi, titizlikle hazırlanmış, üzerinde ciddi gayret sarf edilmiş bir tefsir çalışmasıdır. Dili oldukça sâdedir ve kolay okunmaktadır. 626 sayfalık uzun bir yolculuk için bu, önemli bir detay olsa gerektir. Yazıldığı dönem şartlarındaki bir akademik eserin nasıl ve ne uslüpla yazıldığını çok iyi yansıtmaktadır. Bugün geçerli olduğu gibi o günlerde de “intihal” olmaması için Vânî Mehmet Efendi’nin, kullandığı tüm kaynakları (atıf yaparak) tek tek belirtmesi dikkat çekicidir. Buna bir de çevirenin dipnotları eşlik ettiği için eser, kaynak açısından daha sağlam ve güncel bir hale gelmiş durumdadır. Ayrıca eserde, yeri geldikçe râvileri de verilerek Hz Muhammed’in hadis-i şeriflerine ve uygulamalarına da atıf yapılmıştır. Örneğin Hz. İbrahim’in hac ibadetini ifa etmesi konusuna değinildikten hemen sonra Hz. Muhammed’in hac ibadetini nasıl ifa ettiği uzun uzun anlatılmıştır. (s. 136-142)
Sistematik olarak öncelikle bahse konu edilen peygamber hakkında hangi sûrede kaç ayetin yer aldığı bilgisi verildikten sonra, sırasıyla bu ayetler tefsir edilmektedir. Her ayette geçen cümleler, ayrı ayrı açıklanmakta ve yeri geldikçe kelimelerin özelinde detaylara girilmektedir. Örneğin, “Salih Peygamber Kıssası” başlığı altında öncelikle, bu kıssanın, A’raf suresinde geçen 7 ayette anlatıldığı bilgisi verilir. İlgili ayetlerden biri, “Bunun üzerine, onları şiddetli sarsıntı yakaladı ve evlerinde diz üstü çöktüler.” 78. Ayet, Arapça metniyle verildikten sonra, bu ayette geçen sarsıntıyı karşılayan “recfe” kelimesinin izahı yapılır: “Âyette geçen ‘recfe’ Cebrail’in haykırmasından kaynaklanan zelzele demektir. Çünkü normalde yeryüzü şiddetle sarsıldığında bir gürültü çıkar…”(s. 96) Ardından konu hakkında eser vermiş Ebu Talha, Muhammed bin İshak, Vehb, İbni Umran gibi isimlerin yazdıklarına yapılan atıflarla konu nihayete erer.
Şunu önemle belirtmek gerekir ki bir konu üzerine okuma yaparken, aynı konuda yazılmış başka eserlere de bakma ihtiyacı, bu eser için de mevcuttur. Ciddi bir okumaya vakit ayırabilenler için, anlatılanları tüm yönüyle kavramak adına bu, vazgeçilmez bir yöntemdir. Tercih ya da üslûp gereği bir yazarın bir konuyu daha detaylı işlerken, başka bir yazarın, aynı konuya kısaca yer vermesi gayet tabiidir. Bu eserde de mesela, Hz. İbrahim’in Mısır’da geçirdiği günlere ilişkin çok detay verilmediği, buna dair sadece eşi Hz. Sâre’nin Firavun’la yaşadıklarından ibaret bir paragrafla yetinildiği görülmektedir (s. 124-125). M. Asım Köksal’ın Peygamberler Tarihi adlı eserinde ise Mısır günlerine daha fazla yer verilmiştir.(s. 161-166, 2013 baskısı)
İyi okumalar!
Nihal Atsız’ın Türkçe’ye çevrilmesini vasiyet ettiği kitap…
Kitabın baskı kalitesi çok iyi olmasa da konusu itibariyle müthiş bir eser.
Tam istediğim gibi kurandaki kıssalar bir arada. Ruhul beyandan kıssalar kitabınıda tavsiye ederim.
Kuran kıssalarını ele alıyor. Güzel bir eser. Parça parça okuyorum. Oldukça kapsamlı.