Bu kitap özgürlüğü elinden alınmış bir insanın hikâyesini anlatıyor… İnsani bir bakışla… Duyguyla, duruşla, düşünceyle anlatıyor… Duyulsun ve düşünülsün diye… Ve tamamen acemisi olduğu, Önünden bile geçmediği, cezaevinden; Hayata ve kendine bakışını, Yeni kelimelerini, Yabancılaşmasını, Muhasebesini, Yüzleşmelerini, Sorgulamalarını, İç yolculuğunu, Zor anlarını, Hüznünü, Hasretini, Kırılmalarını, Direncini, Umudunu, Azmini, Ve yeniden kendi sesi ile buluşmasını… Ben; insanca, insan onuruna yakışır şekilde yaşamak istiyorum. İşim gücüm bu… Artık bu toplumun her rengi benim rengim… Bu toplumda her bir insanın sorunu benim sorunum. Her acıyı duymak, herkese yetişmek, her eli tutmak istiyorum… Vicdanla, duyarlılıkla, düşünceyle ve muhabbetle…
Dizideki bir sahneden tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilen Hidayet Karaca’nın, hapishanede yolunda ve içerde yaşadıklarını, hislerini anlatan bir kitap… Duygu dolu… Neden içeri alındı, Emniyet’te Adliye’de ve nihayet hapishanede neler yaşadı, ne duygular içine girdi… Yeri geldiğinde gözyaşlarıyla şahitlik ediyorsunuz yaşanılanlara… Özellikle, Karaca’nın, küçük oğlu Emin’in yaşadıkları/yaşattıkları, sizi çok etkiliyor, 10 yaşındaki bir çocuğun “Baba, sen çık da, beni alsınlar içeri” deyişine şehadet ediyorsunuz. Haklı olduğunu düşündüğü için, rahatlıkla ‘ben suçsuzum’ diyebilen bir kişinin, mütevekkil, vakur oluşunu müşahede ediyorsunuz. Eşine, “Allah bana yazacak sevapların yarısını sana yazsın” diyen birinin, “Mahpusu, Medrese-i Yusufi’ye gören ve değerlendiren bir kişinin, yaşadığı her an, burada ibadet sevabı kazandırır” dusturunu kabullendiği için, hapishaneyi bir fırsat görüşünü okuyorsunuz satırlarda. Tarihe not düşecek bir kitap…
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
bu kitabı tarafsız bir gözle okumak gözlerimizi kapatıp yaşananları hayal etmek ve yaşamak …
Hidayet Karaca’nın cezaevi yaşantısını onun kaleminden okumak isteyenler için güzel bir çalışma ortaya çıkmış.
Cok kaliteli va akici bir kitap
Dizideki bir sahneden tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilen Hidayet Karaca’nın, hapishanede yolunda ve içerde yaşadıklarını, hislerini anlatan bir kitap… Duygu dolu… Neden içeri alındı, Emniyet’te Adliye’de ve nihayet hapishanede neler yaşadı, ne duygular içine girdi… Yeri geldiğinde gözyaşlarıyla şahitlik ediyorsunuz yaşanılanlara… Özellikle, Karaca’nın, küçük oğlu Emin’in yaşadıkları/yaşattıkları, sizi çok etkiliyor, 10 yaşındaki bir çocuğun “Baba, sen çık da, beni alsınlar içeri” deyişine şehadet ediyorsunuz. Haklı olduğunu düşündüğü için, rahatlıkla ‘ben suçsuzum’ diyebilen bir kişinin, mütevekkil, vakur oluşunu müşahede ediyorsunuz. Eşine, “Allah bana yazacak sevapların yarısını sana yazsın” diyen birinin, “Mahpusu, Medrese-i Yusufi’ye gören ve değerlendiren bir kişinin, yaşadığı her an, burada ibadet sevabı kazandırır” dusturunu kabullendiği için, hapishaneyi bir fırsat görüşünü okuyorsunuz satırlarda. Tarihe not düşecek bir kitap…
Yazarın kendisiyle ve başkalarıyla alakalı birbirinden farklı bir o kadar da bağlantılı konulara değindiği bir anı kitabı.