Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Bir Erdem Olarak Sapkınlık

Kategori: Edebiyat Yazar: Halil Turhanlı Yayınevi: Chiviyazıları Yayınevi

Bir Erdem Olarak Sapkınlık

  • ISBN: 9789758086504
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 224
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 13 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Bu kitap; düşünüş, duyuş ve duruşlarıyla 'genel mutabakat'ın dışında konuşlanmış insanların portrelerinden oluşuyor: Bir çeşit 'sapkınlar galerisi' de denebilir. Olanca sıradanlıklarıyla sıra dışına çıkan insanların hikayeleri bunlar. Radikal insanların, bireylerin, anarşistlerin, binlerce yıl önceki ilkel komünal toplum tadını bir türlü unutamamış, o tadı her nasılsa genlerinde bir yerde 'hıfzetmiş', saklamış insanların yol haritaları.
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Bir Erdem Olarak Sapkınlık PDF 9.30 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık EPUB 10.39 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık MOBI 8.20 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık ODF 8.75 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık DJVU 10.94 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık RAR 7.11 MB İndir
Bir Erdem Olarak Sapkınlık ZIP 6.56 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (1 Yorum)


Hira Doğrul ve Halil Turhanlı, bu ikisi müzik ufkumu genişlete genişlete bir hale yola koydular. Bahsettikleri grupları ve adamları dinledim, müzik yazılarını sürdürseler diye bekliyorum ama yazsalar nereye yazacaklar, mesela bu metin basılmamış bir daha, tek baskıda kalmış.
Doğrul için de aynı şey geçerli. Çeviri yapıyor ve permakültürle uğraşıyor sanırım, onun dışında başka bir uğraşı varsa bilmiyorum. Bir tanecik kitabı var, yetmez ki. Turhanlı’ya yöneleceğiz bu halde. İncelemelerine ve fikirlerine saygıda kusur etmeden bu ufuk açıcı makalelerini okumak lazım. Çeşitli mecralarda söylendiğine göre yöneldiği alternatiflerden medet umuyormuş, umsun, bizim buralarda farklı işler çıkması için dünyada olup biteni kültürümüze uydurmaksızın değerlendirmek gerektiğini düşünüyormuş, düşünsün. Hiç önemli değil, Halil Turhanlı alt kültürleri takip ederek dünyadan haberdar olmamızı sağlıyor, başlı başına bir iş bu, minnet duymalık iş. Ömer Madra’nın yazdığı önsöze bakıyorum, Turhanlı’nın sık sık kapanıp yazdığını söylüyor. Cıvıl cıvıl bir günde perdeleri çekmiş, müzik dinliyor, bir şeyler okuyor, bir şeylerle uğraşıyor ve hepsinin arasında yazılarını kaleme alıyor. “Kesikler, kırpıntılar, ses parçaları… Sonuçta, bu ‘organize kaos’un içinden bize gönderdiği yarı şifreli birtakım yazılar çıkıyor ortaya.” (s. 11) İzleklerden bir kolaj bu kitap, Madra için heterodoksinin bizdeki yansıması, farklı duruşların açığa çıkarılması, başkaldıran soylu insanların hikâyeleri ve devletin kokuşmuş kurumlarının köküne dökülen kibrit suyu, sapkınlar galerisi, radikal insanların başlı başına sanat olan yaşamları, bir sürü şey. Yirmi yıl öncesinden sesleniyor Madra, Açık Radyo’da birlikte program yaptıkları arkadaşını güzellediği kadar var gerçekten.
Farklı bölümler, her bölümde birkaç yazı. İlk bölüm “Öncesi ve Sonrasıyla Modernizm ve Kozmik Karamsarlık”. Yazıların başlıklarını almadan ortaya karışık yapıyorum: “Yeni ilkellik” ilk konumuz. Bunu kitapsız şairlerin büyüklerinden olan Ercihan’dan duymuştum ilk, Yolcu olan. Fikret Otyam’ın bunu başardığını, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun başaramadığını söylemişti falan, neyse, “toprağa dönmek” olarak adlandırıyordu bunu. Gary Snyder’sa “yeryüzünün arkaik değerlerini yaşatmak” olarak görüyor. Adorno’nun eleştirdiği barbarlıktan farklı olarak yeni bir kabilecilik, barbarlıkla flört etmiş modernizmden farklı olarak direnişçi postmodernizm söz konusu. Bireyselliğin imha edildiği bir komün değil bu, komünitenin ortak değerlerini sorgulayıcı, gerekirse yenilerini yaratıcı bir görüş. Şairin şamanlığını hatırlaması, yazının söz üzerindeki hükümranlığını ortadan kaldırması gerekiyor, belki de tek bir “om” bütün şiirleri kapsayıcı bir hale gelecek böylece. “Ve söz, pıhtılaşmayan kan gibi akacak, rüzgarın önüne kattığı yaprak gibi savrulacak, aşkınlaşacaktır.” (s. 21) Sonrasında komüniteryen düşüncenin ABD’deki varlığı üzerine kısa bir bölüm geliyor, Walt Whitman’ın şiirlerinden doğup günümüze kadar akan bir kaynağın Amerikan toplumunun yüreğinde giderek büyüdüğünü söylüyor Turhanlı, belki de eleştirilen aşırı iyimserliğinin kaynağı bunun gibi düşünceleridir, bilemiyorum ama bu iddiası tartışmaya açık. Kolektif vicdan ve ceza ritüellerini de ele alıyor, Durkheim’dan alıntı yaparak ceza adaletini gerçekleştirmeye yönelik ritüellerin kolektif vicdanı somutlaştırdığını söylüyor, Foucault’nun ceza ve hapishane üzerine fikirlerine başvuruyor bir yandan. Ortaçağ’dan 17. yüzyıla kadar açık infaz uygulanırken, hatta halk infazın bir parçası olabilirken kamudan kopan bir infazın yarattığı değişiklikleri inceliyor ve devletin ceza mekanizmasını sorgulamaya başlıyor. Şu: Kutsal iktidar bu kapalılığı ortadan kaldırıp infazlarını toplum nezdinde meşru kılarak bir nevi Ortaçağ adaleti yaratıyor, örneklerini bugün de görüyoruz. Osman Kavala’ya özgürlük be kardeşim, bu ne saçma sapan bir ülke oldu ya. Yemin ediyorum böğrüme her gün ayrı bir öküz oturuyor, bıktım. Neyse, Izzy Stone’la ilgili iki kısa yazı var. Stone sıkı muhalif olmasının yanında Sokrates’in demokrasi karşıtlığından ötürü cezalandırıldığını söylüyor. Gerçi o zamanın demokrasisiyle günümüzünki arasında dağlar kadar fark var ama özünde aynı, belli bir kliğin yarattığı demokrasi illüzyonu dışında ideal bir demokrasiye rastlamak zor. Ayrıntıları almayacağım, özet geçeyim: Sokrates Atina’yla savaşan Spartalıları destekliyor, içerideki İrlandalı yani.
Cioran hakkında uzunca bir bölüm var, atlıyorum bunu. Pessoa’nın personaları ve personalarının şiir anlayışları var, bunu da atladım. Allen Ginsberg, atladım.
“Cinsel Roller, Cinsel Personalar”. Cixious’un Freud’dan yola çıkarak çözümlediği fallusmerkezcilik ilk sırada. Derrida’nın merkezlerle olan sıkıntısından yapıbozuma girişip sözü askıya alma girişimlerinden beslenen Cixious, sözmerkezci bilgiyle fallus merkezli cinsellik arasında kalan kadınların söylemsel ve cinsel açıdan kurtuluşlarını sağlamaya çalışıyor, bu çalışma kendi terimlerini üretmiş: “His/History” olsun, “M/other” olsun, logosu tekrar düzenlemek için nirengi noktalarını oluşturuyor. Camille Paglia’ya baktığımızda “feminizm yuvasında bir casus”la karşılaşıyoruz. Sağın dile getirdiği görüşleri tekrarlıyor Paglia, bu yüzden de feministliği doğal olarak sorgulanıyor ama o dönemde feministlerin pornografiye ateş püskürmelerini haksız bulan Paglia’nın onlara göre daha solda yer aldığını söylüyor Turhanlı. Bunun yanında Paglia’nın erkekleri üstün görme gerekçeleri tartışmaya açık, erkek iktidarına dayalı bir cinselliğin yaşanması gerektiğini söylüyor kısaca. Biliyorum, oluyor ama lütfen böyle bir şey olmasın. AIDS’in cinselliği ketlemek için bir silah olarak kullanılması ve Susan Sontag’in bu hastalığı bir metafor olarak kullandığı metni -bizde galiba Agora bastı- ele alınıyor, iktidarın cinselliği denetim altına almak için sebep olduğu çarpıklıkların yanında işin mültecilere şiddet uygulanmasına kadar varabildiği anlatılıyor. Lezbiyen yazın, Max Ernst ve Leonora Carrington arasındaki ilişki, feminist performans sanatı gibi konular da bölümdeki diğer yazılarda inceleniyor.
Daha bir dünya mesele var, Crumb’dan Lorca’nın tiyatrolarına kadar pek çok insanın ve eserin iktidara kafa tutma biçimleri inceleniyor, çok hoş. Performans sanatlarıyla ilgili bölümler özellikle okunmalı, insan bedeninin nasıl bir zincir kırıcı olduğu görülmeli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*