Kışlık potinler, diz kapağa kadar yün çoraplar, paltolar, keçe şapkalar ve en önemlisi de mavzerler ile fişeklikler hepsi tamam. Atlar arabaya koşulmuş. İki tane keçe battaniye konmuş. Ateş yakmak için gerekenler ve biraz da yol azığı, onlar da tamam. Birer çömçe pekmez içilmiş, yanaklar al al, gözler çakmak çakmak. Önemli bir vazife yüklenilmiş omuzlara, göğüsler ileride, başlar dik, yürüyüşler bir hoş.Her şey hoş, güzel de şu kurtlar ne olacak işte?***Kim bilir bu kaçıncı kez oluyor. Tayyibe yine çeşmeden su dolduruyor. Bu işi yaparken de tıpkı kaplara dolan o su gibi doğal hareket ediyor. Lüleden akan su Tayyibe’nin dupduru güzelliğini kıskanırcasına ara sıra deli deli sağa sola savruluyor. Bütün bunları bir köşede durgun bir su sessizliğinde izleyen Âdem, aslında kafasındaki türlü düşüncelerin girdabında boğuluyor.***Gökyüzünde saklambaç oynanıyor. Ebe bu gece ay dede, yumuyor gözlerini, yıldızlar saklanıyor. Kara çarşaflı bulutlar sütrelik yapıyor bu oyuna. Bu kör gece, on ikiye kadar saydığında çarıklarını yağlayıp sessizce evden sıvışıyor Mustafa. Soluğu seddin önünde alıyor. Öylesine sessiz hareket ediyor ki “Sadece ruhum mu burada? Bedenim gelmemiş mi?” diye kendi kendini yokluyor bir ara.***Yine bakıyorsun bön bön. Anlaşıldı yazar müsveddesi, sen bu öykünün üstesinden gelemeyeceksin ve beni müsveddelerde bırakacaksın. En iyisi buraya kadar yaşadıklarımı ben anlatayım sana. Belki sonrasında da işi biraz hızlandırırsın.
Bozkırdan güzel bir kitap daha,içinde bir birinden güzel öyküler ve her öyküde kendim ve sevdiklerimden bir parça. Akıcı dili ve samimiyetiyle çayımın yanına çok yakıştı. Bozkırın ete, kemiğe bürünmüş halini kelimelerde hissettim.
Yazarın hikayelerinde kullandığı sade ve anlaşılır dil, akıcı bir üslup ile yoğrulunca ortaya çıkan eser harikulade olmuş. İçindeki her bir hikayeyi ayrı bir duyguyla okuyacağınız, kâh hüzne kâh sevince, kâh hasrete kâh vuslata giriftar olacağınız, yeri geldiğinde hikayelerdeki mizahi unsurlarla hayatın neşesini tadabileceğiniz, okurken adeta bir zamanlar bozkırda olduğunuzu hatırlayacağınız ya da hayal edeceğiniz bu kitabı size tavsiye ediyor, şimdiden keyifli okumalar diliyorum.
Abdurrahim Zararsız hikâyelerinde Anadolunun saf ve organik yüzünü gösteriyor. Akıcı bir dil ile anlattığı esprili hikayeleri kimi zaman hüzünlendiriyor kimi zaman güldürüyor ve düşündürüyor. Gönülden akan bir pınar misali hikayeleri özellikle çocuklanmıza hediye ederek onları mutlu edebilirsiniz.
İçerisinde 11 tane öykü bulunan kitapta yazarın daha önce çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan öyküleri olduğu gibi yeni öyküler de yer alıyor. Anadolu’nun kırsal kesimlerinde, bozkırda geçen hikayeler anlatılıyor. Anadolu insanının saflığını, aile geleneklerini, üzüntülerini, heyecanlarını dillerinin lezzetini de ihmal etmeden bize sunuyor.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Akıcı ve samimi
Bozkırdan güzel bir kitap daha,içinde bir birinden güzel öyküler ve her öyküde kendim ve sevdiklerimden bir parça. Akıcı dili ve samimiyetiyle çayımın yanına çok yakıştı. Bozkırın ete, kemiğe bürünmüş halini kelimelerde hissettim.
Yazarın hikayelerinde kullandığı sade ve anlaşılır dil, akıcı bir üslup ile yoğrulunca ortaya çıkan eser harikulade olmuş. İçindeki her bir hikayeyi ayrı bir duyguyla okuyacağınız, kâh hüzne kâh sevince, kâh hasrete kâh vuslata giriftar olacağınız, yeri geldiğinde hikayelerdeki mizahi unsurlarla hayatın neşesini tadabileceğiniz, okurken adeta bir zamanlar bozkırda olduğunuzu hatırlayacağınız ya da hayal edeceğiniz bu kitabı size tavsiye ediyor, şimdiden keyifli okumalar diliyorum.
Abdurrahim Zararsız hikâyelerinde Anadolunun saf ve organik yüzünü gösteriyor. Akıcı bir dil ile anlattığı esprili hikayeleri kimi zaman hüzünlendiriyor kimi zaman güldürüyor ve düşündürüyor. Gönülden akan bir pınar misali hikayeleri özellikle çocuklanmıza hediye ederek onları mutlu edebilirsiniz.
İçerisinde 11 tane öykü bulunan kitapta yazarın daha önce çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan öyküleri olduğu gibi yeni öyküler de yer alıyor. Anadolu’nun kırsal kesimlerinde, bozkırda geçen hikayeler anlatılıyor. Anadolu insanının saflığını, aile geleneklerini, üzüntülerini, heyecanlarını dillerinin lezzetini de ihmal etmeden bize sunuyor.