Çalışmanın Mitolojisi Kapitalizm Kendine Rağmen Nasıl Ayakta Kalıyor?
Tanıtım Bülteni
“Çalışmak özgürleştirir” sözü tedavülden kalkmış olsa da, başka bir kılık altında hayatımızı yönetmeyi sürdürüyor. Çalışma ideolojisinin son dönemde iyiden iyiye güçlenip bir “hayat tarzı” haline gelmesinin gerekçelerinden biri, hâlâ hayatta kalmayla ve kaçınılmaz zorunluluklarla karıştırılmasıdır. Peter Fleming bu mitin neoliberal aklın büyük dalaverelerinden biri olduğunu ve çalışmak için yaşamak zorunda kalanlara bu ideolojinin kabul ettirildiğini gösteriyor.Kapitalizmde çalışmanın fazla mesaiden, vardiya eziyetinden, esnek çalışmadan, şirketlerin ikiyüzlü sosyal sorumluluk projelerinden vb. ayrı düşünülemeyeceğini ortaya koyan Fleming, “Ben, İş” fonksiyonu adını verdiği kapitalist dayatmaya karşı yeni bir çalışma perspektifi geliştiriyor. Hastalanmanın da uyumanın da “kapitalizme karşı bir direniş biçimi olarak” görülebileceğini vurguluyor. İnsanca yaşanabilir bir ücret, çalışmanın zorunluluk olmaktan çıkması, devletin ötesine geçen demokratik örgütlenmeler, haftada sadece 3 gün ve azami 20 saat çalışma - hiçbirinin ütopya olmadığını anlatıyor.Peter Fleming, Londra Şehir Üniversitesi’nde işletme ve toplum profesörü.
Bizde de Batı’da söyleyecek şeyleri olmayanlar, entelektüel sığlıktan muzdarip olanların postmodern tabir edilen çağın star figürlerine bolca referans vererek gevezelik etmeye bayıldıkları malumdur. Nietzsche mi dersiniz artık, Heidegger mi, yoksa Lacan mı, Foucault mu, Derrida mı, Deleuzler, Guattari’ler… İşporta tezgahı, kapanın elinde kalır. “Foucault şöyle derdi, ama Deleuze de şunu söylerdi ha! Dilin Lacancı işlevini de ihmal etmeyelim…” Ne diyelim. Zenginin malı, fakirin çenesi hesabı. Biraz ondan, biraz bundan. Malumatfüruşluk…Kabul, bu gevezeliklerin bir piyasası var. Bu yazar gibi çapsız, fikirsiz gevezeler aklımızla alay ediyor. Zamanımızı çalmaya yelteniyorlar. Bir kamyon dolusu laf edip, incir çekirdeğini doldurmayacak lakırdı etmek… Kitaplıklarımızı ve kafamızın içini mezbeleye çevirmeyelim. Bir de, çeviri sadece yabancı bir dil sorunu değildir. Kendi dilinizi de, dilinizdeki sözdizimi kurallarını da iyi bilmeniz gerekir.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Hem kitabın dili ağır hem de çevirisi kötü.Koç Üniversitesi iyidir diye güvenip aldım, aldandım..
Bizde de Batı’da söyleyecek şeyleri olmayanlar, entelektüel sığlıktan muzdarip olanların postmodern tabir edilen çağın star figürlerine bolca referans vererek gevezelik etmeye bayıldıkları malumdur. Nietzsche mi dersiniz artık, Heidegger mi, yoksa Lacan mı, Foucault mu, Derrida mı, Deleuzler, Guattari’ler… İşporta tezgahı, kapanın elinde kalır. “Foucault şöyle derdi, ama Deleuze de şunu söylerdi ha! Dilin Lacancı işlevini de ihmal etmeyelim…” Ne diyelim. Zenginin malı, fakirin çenesi hesabı. Biraz ondan, biraz bundan. Malumatfüruşluk…Kabul, bu gevezeliklerin bir piyasası var. Bu yazar gibi çapsız, fikirsiz gevezeler aklımızla alay ediyor. Zamanımızı çalmaya yelteniyorlar. Bir kamyon dolusu laf edip, incir çekirdeğini doldurmayacak lakırdı etmek… Kitaplıklarımızı ve kafamızın içini mezbeleye çevirmeyelim. Bir de, çeviri sadece yabancı bir dil sorunu değildir. Kendi dilinizi de, dilinizdeki sözdizimi kurallarını da iyi bilmeniz gerekir.
tarihi derinliği pek yok ama konuya ilgisi olanlar okuyabilirler
Güzel bir kapitalizm değerlendirmesi.Bazı argümanları gerçekten ufuk açıcı.
dili ağır olması ile birlikte çok önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum.