Taşın boyanmasıydı âdet olan, sıra boyamalara geldi. Yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. Asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. Kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. İstese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. İstemedi. Kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. Gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. Hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. En çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. Çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu.Yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. Tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lâcivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. Onun da tek yolcusu vardı.
Nazan Bekiroğlu altı öyküyle karşılıyor bizi. Her hikaye birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında değil, yani iç içe geçmiş hikayeler var. Birbiriyle daha anlamlı
olurken tek başına okunduğunda da daha az anlamlı değil. Hem bağımsızlar hem birbiriyle ilişkililer. Herbiri özel.
Kitabı okurken o kadar altını çizdiğim cümleler oldu ki alıntı yapmaktan kendimi alamadım. Üzerinde düşünülmesi gereken nice cümlelerden geçti yolum.
Şiirsel bir üslupla hikaye okumanın zevki. Anlatılanların güçlü içerik yapısı ve bu manalara giydirilen harflerin, kelimelerin, cümlelerin muazzam dansı.
Ne zaman Nazan Bekiroğlu okusam aynı tat.
Kitap sanki bana şöyle seslendi : Yorulduysan bende dinlen ya da bir rüzgar gibi eseyim, içinin acısına değeyim ama az acıtayım daha çok bir dost sohbeti tadında kalayım.
Oku beni, gel biraz dertleşelim.
Öykü okumayı seviyorsanız ve olaydan ziyade durum öyküsü okumaktan zevk alıyorsanız tam da size göre bir kitap. İyi okumalar dilerim.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Nazan Bekiroğlu altı öyküyle karşılıyor bizi. Her hikaye birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında değil, yani iç içe geçmiş hikayeler var. Birbiriyle daha anlamlı
olurken tek başına okunduğunda da daha az anlamlı değil. Hem bağımsızlar hem birbiriyle ilişkililer. Herbiri özel.
Kitabı okurken o kadar altını çizdiğim cümleler oldu ki alıntı yapmaktan kendimi alamadım. Üzerinde düşünülmesi gereken nice cümlelerden geçti yolum.
Şiirsel bir üslupla hikaye okumanın zevki. Anlatılanların güçlü içerik yapısı ve bu manalara giydirilen harflerin, kelimelerin, cümlelerin muazzam dansı.
Ne zaman Nazan Bekiroğlu okusam aynı tat.
Kitap sanki bana şöyle seslendi : Yorulduysan bende dinlen ya da bir rüzgar gibi eseyim, içinin acısına değeyim ama az acıtayım daha çok bir dost sohbeti tadında kalayım.
Oku beni, gel biraz dertleşelim.
Öykü okumayı seviyorsanız ve olaydan ziyade durum öyküsü okumaktan zevk alıyorsanız tam da size göre bir kitap. İyi okumalar dilerim.
her biri farklı bir dünya olan güzel kitaplarından biri