“Ata bindim, tüfeği omzuma aldım. Dörtnala atımı koşturarak karşı köye on beş dakikada vardım. İki el ateş ettim. Köy meydanında oturanlara, Osman Amca’nın kızını isteyen varmış! Varsa öyle biri, çıksın karşıma. Ben, Emiko’yu istemek için haber vermeye geldim, dedim. Kahvehanede oturanlardan, duyanlardan bir “çıt” dahi çıkmadı. Emiko’ların evine doğru atımı mahmuzlayarak sürdüm. Yiğit adamdım ben de ha! Sevdiğini başkasına vermeyecek kadar yiğit! “Ağzını hayra aç Emiko! Gönül telime vurdun yine. Bağlamanın bütün notalarını döktün yerlere. Bu ne hâldir böyle sende ki? Damla damla söyledin diyeceklerini de söylediğin sözlerle yudum yudum zehroldu içime. Kırıp dökme beni! Sensiz kalırsam göçükler olur yuvamda. Sevdiceğim gel saklan kanatlarımın altına. Bu yüreğimin en değerli misafirisin. Her güzelin harcı değil öyle gönül kapısının eşiğinden girmek. Bunca yıl tebessümüne alışkın, tutkun olmak. Limon çiçeğim, sokul kıyıma benim. Daha da deme böyle nahoş sözler. Hadi, bademler büyümüş. Onları toplayıp çocuklara götürelim.”
Kitap Yorumları - (0 Yorum)