Metafora ihtiyacım yok, söyleyecek sözü olanın anlatma sıkıntısı çekeceğine inanmıyorum. Ateist değilim. Ama herkesin inandığı o "sosyal" Tanrı mı benim Tanrım da, bunu bilmiyorum. Bildiğim şu: Bizi yaratmanın dışında, ilişkilerimizi de düzenleyen bir tanrı varsa bütün kötülüklerden de o mesul, yok böyle değilse, eşte müdahale etmenin tam sırası: Biz beceremedik; kötülüklerden savaş ve açlıktan, bütün bu yaşadığımız pisliklerden insanlığı kurtarmak için, yarattıklarına bir kez daha deneme şansı, yeniden başlayabilme şansı için kendini göstersin; bugünler için tanrı yoksa başka ne zaman için olacak. Ya mucizevi bir yeniden başlangıç ya da kaçınılmaz yokoluş. Hiçbir şey doğal ve gerektiği gibi yaşanmıyor. Yitip giden, hayatımızın bati ve yalın olan kısmı. İnsanın doğadan giderek yalıtlanması demek bu. Doğallığımız ve kendiliğindenliğimiz, biz yitip gidiyoruz: Her şeye, bütün hayatımıza müdahale ediliyor: Nasıl sevişeceğimizden, nasıl tapınacağımıza kadar. Birikmiş bütün insanlık tecrübesi, tarihimiz aslında, tehlike altında. Ama en önemlisi ilkel tecrübemiz de, tasavvur yeteneğimiz de elimizden alınmış durumda. Yukarıda sözünü ettiğim nedendir beni şiir yazmaya iten: Tecrübeyi aktarmaya çalışıyorum. Sıradan tecrübelerimizi: yemek gibi, içmek gibi. Ve ruhani tecrübelerimizi: Sevgi gibi, acı gibi, coşku gibi. İnsanın tasavvur yeteneği gibi. Tecrübe yoksa geçmiş yoktur; yemek, içmek, sevgi ve acı yoksa bugün yoktur; tasavvur yoksa gelecek yoktur.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)