Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Hergele Aşıklar

Kategori: Edebiyat Yazar: Niyazi Zorlu Yayınevi: Metis Yayınları

Hergele Aşıklar

  • Yayın Tarihi: 29.12.2015
  • ISBN: 9789753424240
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 237
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Sinsi ya da açık politikaların, aile, okul gibi kurumların, -kısacası hayatın- yalanlarına isyan eden iki gencin öyküsü... Tanrının verdiği harfleri dilediklerince kullanmaya karar verince başlarına gelenler..."Tanrı bize A vermiş... Bak, Tanrı bize B vermiş. Sonra C, D, sonra bize E vermiş. F vermiş, G,H,I,İ,J,K. Tanrı bize taaaaa A Z'ye kadar, sonuna kadar söz vermiş.Sıcak bir ekmek gibi bölünebildiğini görünce artmış hayranlığımız. Mutlu bir son dilemişiz kendimize, mutlu bir Z."
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Hergele Aşıklar PDF 9.84 MB İndir
Hergele Aşıklar EPUB 10.99 MB İndir
Hergele Aşıklar MOBI 8.68 MB İndir
Hergele Aşıklar ODF 9.26 MB İndir
Hergele Aşıklar DJVU 11.57 MB İndir
Hergele Aşıklar RAR 7.52 MB İndir
Hergele Aşıklar ZIP 6.94 MB İndir

ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Hergele Aşıklar PDF 9.84 MB İndir

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (2 Yorum)


Kıymeti bilinmemiş, maalesef arkalarda kalmış bir kitap.


Zorlu’nun ilk kitabı “Şehir İçi Öyküleri”, İzmir’in Tamaşalık mahallesi sakinleri etrafında dönen hikayelerin ardında kendilerini sürekli hissettiren yoksulluk, dışlanmışlık, şiddet gibi temalarla bir bütünlük arzediyor ve romana yaklaşıyordu. Yazar, şehir tarafından yutulmuş gecekondu semtlerinin hikayeleştirilerek kurtarılmayı bekleyen insanlarını, o şehir ve o insanlara ulaşmayı engelleyen “araya gerili dil perdesini yırtarak” anlatmış, farklı bir dil ve üslup arayışının ipuçlarını sergilemişti. “Hergele Aşıklar”, işte o arayışın ürünü…Yine yoksul semtlere götürüyor okuyucusunu Zorlu. Kentin hemen dibine çömeltilmiş Çukur mahallesindeyiz. O çukurdan çıkma şansı olmayan mahallelilerle teker teker tanışıyoruz. Hikaye, onlardan birinin, Zekeriya’nın çocukluktan delikanlılığa kadar hiç vazgeçmeden sürdürdüğü “hergelece” hayatı üzerine kurulu. Hergele sözcüğü yanıltmasın; Zekeriya ve Hazan’ın hergeleliklerinde itlik, uğursuzluk yok, tersine etraflarını kuşatan her pisliğe, kendisini dayatan bütün kişi ve kurumlara ya da onların sokaktaki uzantılarına karşı isyanı da barındıran ayrıksı aşklarıyla, son yıllarda pek az örneğine rastladığımız olumlu kahraman tipleri onlar. Niyazi Zorlu, merkezine Zekeriya’nın kısa hayatını aldığı ve o hayatı Çukur sakinlerinin hayatlarına paralel olarak zamansal sıçramalar ve bilinçte kırılmış algılar eşliğinde -gündelik konuşma dilinin o algıyı engelleyecek perdesini yırtarak- aktarırken 12 Eylül öncesinin politik meselelerine özel bir vurgu yapmıyor. Tersine, politika Zekeriya’nın hayatının içinden çıkıp katılıyor hikayeye. Romanda asıl ağırlık Çukur’un şiddetle harmanlanmış, kısır çekişmelerle solmuş tahammülü güç yaşam koşullarında. Ne var ki bu ürpertici koşullar metnin hiçbir yerinde sloganlaştırılmıyor, edebi anlatının sınırları dışına çıkılmıyor. Mesela mekanları şu cümlelerle tasvir ediyor Zorlu; “nasıl olduysa, çukura doğru rüzgar esiyor… Avlulara, odalara yaseminlerin kokusunu taşıyor… Çürük bir diş gibi sızlanıyor mahalle, üzerindeki sarı ve iri toz bulutu ağır ağır dalgalanıyor. Yanlarına kadar yere gömülü, birbirlerinin üzerine abanmış, boyaları hangi renk oldukları çıkarılamayacak kadar solmuş, yağmuru yiyince şişmiş, güneşi görünce çatlamış, sakinleri kadar ölümcül ve bir o kadar inatçı, çoğunluğu iki katlı evlerden balgamlı öksürükler işitiliyor”. Öksürüklerle birlikte “bizim bu sırtımızdaki eğrilik hiç düzelmez mi, devletin şefkatli kollarından tek bir tanesi okşamak için bedenimize uzanamaz mı? Hiç çıkış yok mu?” haykırışları da işitilmektedir. O haykırışların sahipleri ki; “yaz kış sırtlarında erkeklerin ceket, kadınların yün yelek, aynı. Gömlekleri hep kollarından uzun kollu. Hayata hep fanilalarındaki ve çoraplarındaki deliklerle, renkleri ve büyüklükleri birbirine uymayan ceket, gömlek düğmeleriyle, hırkalarındaki söküklerle, ayakkabılarındaki kalın kartonlarla açık vererek girerler”. 60’lı yılların sonunda, gecekondu mahalleleri kentleri kuşatmış, bu derme çatma evleri bile her an yitirme korkusu ile yaşayan yoksul insanlar kentin değişmez bir parçası olmuşlardı. Hem bu insanlar hem yaşadıkları mekanlar 70’lerin romanlarında –siyasi tercihler gereği- sıklıkla konu edildiler. Ne yazık ki pek azında edebi değerler gözetilmiş, ama sonuçta siyasi kullanımı içerisinde yoksulluk ya da gecekondular gibi yoksulluk ifadesi taşıyan kavramlar romana söylemselleşerek yerleşmişlerdi. 80 sonrası edebiyatında ise -gerçek hayatta ekonomik sıkıntılar, dağılım eşitsizliği, yoksulluk ve dolayısıyla gecekondular hızla artarken- yoksullar ve yoksul mekanları roman içeriğinden neredeyse tümüyle dışlanıverdiler. “Hergele Aşıklar”, bu kadim meseleyi yeniden gözler önüne sererken gecekondu hayatını 80’lerde fantastik bir anlatıyla canlandıran Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm”ünü de hatırlatıyor. Latife Tekin de kente göç ile birlikte başlayan zihinsel parçalanmayı, “şehrin kıyısında, çöp yığınlarının çevresinde, fabrika artıklarının ortasında doğan yeni bir hayatın, şehrin çöpünden, yabancı bir kültürün atıklarından, paslı tenekelerden, kartondan, naylondan, muşambadan, plastikten yaratılmış gecekondunun masalını” alışılageldik anlatı kalıplarının dışına taşarak anlatmıştı. Yoksul mahallerindeki hayata masalsı yaklaşımın bir başka örneği Metin Kaçan’ın İstanbul’un göbeğinde, ama İstanbul’a çok uzak bir semti anlattığı “Ağır Roman”ıydı. Her iki romandan da esintiler taşıyor “Hergele Aşıklar”, ama ne “Sevgili Arsız Ölüm” ne de “Ağır Roman” siyasal ve toplumsal meseleyi “Hergele Aşıklar”da olduğu kadar öne çıkarmamışlardı, onlar sistemin içine almadığı kentlileşememiş kentlilerin dünyayı algılayış biçimlerine, duygu ve düş dünyalarına odaklanmışlar, dilleri ile hikayeleri örtüşmüştü birbiriyle. Niyazi Zorlu, “Hergele Aşıklar”da Tekin ve Kaçan’ın romanlarından çok daha çıplak ve yakıcı meselelere uzanıyor; yoksulluğu, şiddeti, acımasızlığı, toplumun iki yüzlü değer yargılarını kimi yerde çarpıcı imgelerle ya da çözümü okuyucuya bırakılmış şaşırtıcı metaforlarla anlatısının her yanına yayarken sözünü ettiğim romanlara göre daha etkileyici. Ancak bu etkileyiciliği hikayenin tamamına yaydığını söylemek zor. Zorlu’nun romanın daha ilk cümleleri ile bizi farklı bir dile çağırdığını, metnini klasik anlatının dışında kurmayı vaat ettiğini, sözcükleri ve cümleleri dilin verili sınırlarının dışından taşıyacağı anlamlarla zenginleştirmek istediğini anlıyoruz. Üstelik zaman zaman bunu başarıyor da Zorlu. Ne var ki, aynı dil kimi yerde hikayenin çarpıcılığını gölgede bırakıyor, şiddeti yumuşatıyor, kahramanın diline uyum sağlamıyor, bir varoş devrimcisinin hüzün dolu hayatının ardından yakılan modern zaman destanını sevimli bir masala dönüştürüyor. Hemen ekliyorum; “Hergele Aşıklar”ı severek okumamızı engelleyecek yoğunlukta değil bu saydıklarım. Niyazi Zorlu, mutlaka okunması gereken bir yazar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*