Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
İpek

Kategori: Edebiyat Yazar: Alessandro Baricco Yayınevi: Can Yayınları

İpek

  • çevirmen: Şemsa Gezgin
  • Yayın Tarihi: 10.01.2018
  • ISBN: 9789750735752
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 120
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
İpek, günümüz İtalyan edebiyatının büyük yıldızlarından Alessandro Baricco’nın, dünyanın dört yanındaki okuru fethetmiş olan romanı. Şiirimsi bir anlatımla insanın en büyük sorunlarından birini dile getiriyor: mutluluk arayışını. Yıl 1861; Güney Fransa’nın Lavilledieu kasabasından Herve Joncour, karısı Helene ile mutlu bir yaşam sürmekte, geçimini ipekböceği alım satımıyla sağlamaktadır. Günü birinde hastalıksız ipekböceği satın almak için dünyanın öbür ucuna, Japonya’ya gitmesi gerekir. Bu yolculukla Joncour için asıl tehlike haydutlar ya da Japonya’da süren iç savaş değil, Japon ipek kralının gözdesi olan müthiş güzel bir çocuk – kadına tutulmak olur. Kız, onunla hiç konuşmasa da, bakışlarıyla, davranışlarıyla genç adamı baştan çıkarır. Joncour genç kadının egzotik cazibesiyle karısının bencillikten uzak aşkı arasında bocalar. Bu iki niteliğin aynı anda, aynı kişide var olabileceğini anladığında ise artık hayatı eskisi gibi değildir.
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
İpek PDF 4.98 MB İndir
İpek EPUB 5.57 MB İndir
İpek MOBI 4.39 MB İndir
İpek ODF 4.69 MB İndir
İpek DJVU 5.86 MB İndir
İpek RAR 3.81 MB İndir
İpek ZIP 3.52 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Herve Joncour’nun aynı detaylarla verilmiş yolculuklarını yolda olma durumunun, yolun getireceklerinin bilinmemesi mevzusunun heyecanına ve sonucun yarattığı durgunluğa -zıtlar birlikte var olur, yaşamak için çok istediğiniz bir şeyi elde edin- bağlıyorum. Trenle Viyana, Budapeşte, Kiev. At sırtında Baykal Gölü’ne kadar iki bin kilometrelik yolculuk. Her yolculukta orada yaşayanların Baykal’ı farklı isimlerle andığını görürüz, bu da her seferin farklı bir sona ulaştığını imler. Coğrafya aynı, isimlendirmeler farklı, öyleyse sabit olanlar o kadar da sabit değil. Joncour’nun eşi Helene’le yaşadığı ilişki sabit gibi görünebilir, Japonya’da aşık olduğu kızla arasında olanlar bambaşka görünebilir ama aşkın kimliği sabittir, alışkanlıkların da. Tabii ikisi birbirinin yerine geçmediği müddetçe. O halde sabit olan nedir?
Baricco’nun Emmaus’ını okuyup tembellikten yazamamıştım. Genç kuşak diyeceğim ama doğru olmayacak, günümüz İtalyan edebiyatının temsilcilerinden olan Baricco’nun metinleri oyuna açık bir gerçekliğe sahip. Meseleler iyi. Güzel yani, tavsiye ederim.
İpek, 1861’de Fransa’da nadir bulunuyor. Joncour’nun ipek işine girmesiyle birlikte patronunun da onayıyla Japonya yolculukları başlıyor. Bilinmeyen bir dünya, Batılıların katledildiği zamanlar. Silence’ı izlerseniz fikir sahibi olabilirsiniz. Meiji hadisesinin eli kulağında, çok uygar Batılılar demokrasi götürmek üzere. Götürüyorlar da, anlatının tam ortasında her şeyi koparıp atan bir savaş çıkıyor ama öncesinde yolculuklar başlıyor.
Egzotik, bilinmeyen bir dünyaya yaptığı yolculuklarda istediğini buluyor Joncour, varlığıyla yokluğu bir olan kaliteli ipek. Teninde bir his duymuyor insan, ama orada işte. İncecik. Kolaylıkla görmezden gelinebilir. Farkına varıldığında çok geç olabilir. Metafor tabii, olay ipekten ziyade Joncour’nun aşkında. Japonya’da kendisine ipek sağlayan adam Hara Kei’nin kucağında yatan bir kıza/kadına vurulur adamımız, kız çekik gözlü değildir, hiç konuşmaz, hiçbir tepki vermez. İlk yolculukta. İkincisinde adama bir not verir, geri dönüşünü beklediğini söyler. Üçüncü, dördüncü, beşinci yolculuk… Sonuncuda savaş başlamıştır, Hara Kei ve insanları köyü terk edip göç etmektedir, Joncour küçük bir çocuğun yardımıyla onları bulur ve çocuğun asıldığını görür, Japon geleneklerine göre yaptığı büyük bir suçtur. Adamımız geçmemesi gereken sınırı geçer ve başka bir kültürün verdiği cezayı çeker. Aslında yabancılığın getirdiği bir şey de değildir bu; makro ölçekte bir iç çatışmadır. Yolculukların arasında eşiyle yaptığı yolculuklarda Hélène’i ne kadar çok sevdiğini hatırlar ama Japonya’daki kızı özlemekten alamaz kendini. Uzağın getirdiği, kavuşulamayanın yarattığı bir duygu. Gitmek çare değil, kaldığı zaman da bulunduğu yerde değil. Hayatı bir noktaya sabitlenmiş, kendinden çok uzağa. İpek, var olup olmadığı önemli mi artık?
Hara Kei’nin kuşları. Sevdalı olan bir kuşu salar, kafesten kurtarır ve kuş özgürlüğünü haykırırken kendi aşkını da duyurmuş olur. Son yolculukta yanan köye gelen adamımız, kuşların serbest kaldığını görür. Kız bırakmıştır, ya da yangından kurtulmaları için bir başkası. Savaşa önayak olan uygarlığın inceden bir eleştirisi vardır, bazı yerlerde kalınlaşır. Açılmak istemeyen kapalı bir toplumu kerpetenle açmayı düşünen koca koca devletlerin yanında mesafeyle, kültür farkıyla kapatılmış kapıyı, aşkın kapısını zorla açmak isteyen Joncour da felakete yol açanlardandır. “Hepimiz iğrenciz. Hepimiz olağanüstüyüz ve hepimiz iğrenciz.” (s. 67) Acısını çok ağır çeker, hiçbir zaman yaşayamayacağı bir şey için özlemden ölür ve memleketine döner, eşinin yanına. Aziz, berduş, mutsuz. Her şeyden el etek çeker, izole bir hayata başlar.
Helene için ayrı bir paragraf lazım. Sezgileri kuvvetli bir kadın Helene, Japonya’da bir şeyler olduğunu anlar ve bir yolculuktan önce eşine dönmesi konusunda söz verdirtir. Sonrasında adamın acı çektiğini görür, meseleyi çözer. Bir gün Joncour’ya Japonca yazılmış bir mektup gelir, adam mektubu okuttuğunda yarım kalanlar tamamlanmış gibi gelir ve sakin, durgun bir yaşam sürmeye başlar. Mektupta hiç yaşanmamış bir sevişmenin tasviri vardır ve adamımızın bu mektupla yetinmesi gerektiği söylenir. Kırık kalp böylece tamir olur, olabildiği kadar. Helene’in ölümüyle anlaşılır ki mektubu Helene yazmıştır, kocasının tamamlanması için. Olabildiği kadar. Adamın aradığı aşk en başından beri yanı başında olabilir, bazen. Bazen insan görmez çünkü başka bir yere bakar. Başka bir yer daha çekici gelir. Başka bir yere gidilir, geride kalanlarla yeninin arasında sıkışılır. Durgunluk belki buradan gelir, kim bilir? Sıkışan.
Kimlikler farklı değil, coğrafyalar farklı değil, insan işte. Şahane bir novella. Iskalamayın.


Sakin, duru, şiirsel… Nasıl tanımlasak bu anlatımı? Hem ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinde olan bir kitap. Yazarın diğer kitaplarına da bakacağım. Sevdim.


Anlatım şekliyle, akıcılığıyla, olayları ve dönemiyle muhteşem bir kitap. Ayrıca çok da kısa. Yazardan en yakın zamanda başka kitaplar da okuyacağım.


Çok naif, çok zarif, hoş bir kitap. hem etkileyici, hem dinlendirici, hem akıcı.


Elime almamla birlikte bir çırpıda okuduğum, çok sarsıcı bir kitap oldu.Günümüz Italyan Edebiyatı’nın usta temsilcilerinden Barricco dingin ve şiirsel bir dil kullanmış kitabında.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*