Eğer bu karanlık dünyaya yolculuğunda ruha yabancılığının katlanılmazlığını ve kırılganlığını hafifletmek üzere refakatçi olarak nefis varsa bu yolculuğun maksadına uygun olarak yapılabilmesi için insanın bilen tarafı ile isteyen tarafının hiç olmazsa bir muvazene içerisinde olması gerektiği açıktır. Bu muvazenenin insanın inkişaf imkânları içerisinde bir adım daha ileri götürülerek her şeye sarkan ve kolayca alışan nefsin tokluk temrinleriyle ruhun asaletinden bir şeyler öğrenmesi, diğer bir deyişle iradenin ‘bütün önceliği ve üstünlüğüne rağmen zihnin oyuncağı haline’ gelmesi mümkündür. ‘Ne var ki irade son tahlilde üstünlüğünü bir kez hissettirdiğinde onun bu vasfı tekrar görünür hale gelir. İrade bunu şu şekilde yapar: Bunların daha önce tasvir edilen duygulardan herhangi birini onda uyandıracaklarını bu aynı zihinden bildiği veya bir başka deyişle tecrübe ettiği için zihnin belli tasavvurlara sahip olmasını men eder, belli fikir silsilelerinin doğuşunu kesinkes engeller. Bunun üzerine irade zihni dizginler ve dikkatini başka şeylere çevirmeye zorlar. Bu ekseriya güç olmakla beraber iradenin azmetmesi halinde muhakkak muvaffak olunur...’ Yaşadığımız dünya gerçeğine uyanamayacağımız kadar yalanların batağı içerisine her geçen gün biraz daha gömülüyor. Eğer yukarıda olan ile aşağıda olan, içeride olanla dışarıda olan arasında bir tenazur varsa istemenin timsali olarak aradığımız: dış dünyada aklın yoluna neler çıkarıyor? Hangi bahanelerle onun ‘belli tasavvurlara sahip olmasını’ men ediyor? Hangi safsatalarla ‘belli fikir silsilelerinin doğuşunu kesinkes engelliyor’? Hangi dikkat dağıtıcılarla aklı emellerine göre ‘dizginleyip dikkatini başka şeylere çevirmeye’ zorluyor?
Kitap Yorumları - (0 Yorum)