İkinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla birlikte çocukluğunun sona erdiğini görür Günter Grass. Baba evinin dar sınırlarından, yoksul ortamından kurtulup savaşa katılmaya can atar, ama henüz on altı yaşındadır. Oysa çocuk yaşta olması, onu ne bir top mermisine hedef olmaktan, ne esir kampında açlıkla boğuşmaktan, ne ölümlere tanık olmaktan, ne de ailesinin izini kaybetmekten korur. Pek çok Alman genci gibi onun gözünde de Hitler Gençliği’ne katılmak, marşlar söyleyerek Nasyonal Sosyalist rejimin andını içmek doğaldır. Grass, bir insanın hayatındaki en heyecanlı dönemi anlatıyor, Soğanı Soyarken’de: Kişiliğin oluştuğu, biçim aldığı, bütün dış etkileri özümsediği dönemi. Savaş sonrasında Berlin’de ve Paris’te geçirilen özgür ve sanat dolu günler, aşklar, yokluklar ve unutamadığı bir anne… Soğan-Belleğin sayısız tabakasında birikmiş anılarıyla birlikte ilginç hayatını bütün çıplaklığıyla okuruna açıyor Grass. Soğanı Soyarken, komik ve hüzünlü, sarsıcı ve duygusal hikâyelerle örülmüş bir hatırlama kitabı; geçmişten bugüne sürekli köprüler kurarak, çağının tanığı bir yazarı bütün insani yönleriyle tanımamızı mümkün kılıyor. … Çünkü Hitler Gençliği’nin bir üyesi olarak aslında bir Genç Nazi’ydim. Sonuna kadar inançlıydım. Fanatik değildim, en ön safta yer almıyordum, ama gözümü refleksle bayrağa dikerek, ki o bayrağın bizim için ‘ölümden de öte’ olduğu söyleniyordu, neferlerin arasında yer aldım, uygun adım yürüdüm. Hiçbir kuşku inancımı sarsmadı, kışkırtıcı şeyler olması, örneğin propaganda için hazırlanmış broşürlerin gizlice elden ele dolaşması, beni aklayamaz. Göring’le ilgili fıkralar içimde kuşku uyandırmadı. Etrafımız düşmanlarla çevriliydi, anavatanı tehdit altında görüyordum… Hem o delikanlıyı hem de kendimi temize çıkartmak için, ‘Bizi kandırdılar!’ bile diyemem. Hayır biz kandırılmamıza izin verdik, ben kandırılmama izin verdim.
Günter Grass okumak için geç kalmış biri olduğumu bu kitapla daha iyi anladım. 20 sene önce okusaydım, anlar mıydım, o da ayrı bir konu.. Yazarın geçmişe ve iç dünyasına giden yolculukta, arkada cam kenarında bir yer kapmanızı tavsiye ederim.
biyografik bir eser yazar kendi hayatının sahvalarını bir hikaye tarzında kronolojik bir şekilde aktarıyor. okurken sıkılmıyorsunuz kendinizi verirseniz kitaptaki roman havasını yakalarsınız. ayrıca savaş sonrası Almanya hakkında bir çok kanata sahip olabileceginiz de bir kitap
O dönemin ruhunu çok iyi özümsemiş yazar. nazilere sempati duyuyor, toplumun çoğunluğu -almanlar- gibi o da büyük alman imparatorluğu hülyası ile sarhoş… yaralanıp esir kampında kaldığı günlerde yahudilere yapılanları gösteren fotoğrafları görünce ilk tepkisi İNKAR… Yücelttiği değerlerin ve İnançlarının tepe taklak olması çok zorluyor yazarı… ardından da utanç geliyor. “yaralarım geçti ama utanç hiç gitmedi” diyor yazar… ama o inanmış kitle nasıl bir çırpıda führerlerini bırakıyor, karikatürize ediyor bu da ilginç…
Bu kitap, içinde taşıdığı pek çok soru ve bu soruları ifade ediş biçimi nedeniyle herkesin okuması gereken bir ‘son söz’…nobel ödülü almayı kesinlikle hak etmiş bir yapıt…
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Günter Grass okumak için geç kalmış biri olduğumu bu kitapla daha iyi anladım. 20 sene önce okusaydım, anlar mıydım, o da ayrı bir konu.. Yazarın geçmişe ve iç dünyasına giden yolculukta, arkada cam kenarında bir yer kapmanızı tavsiye ederim.
biyografik bir eser yazar kendi hayatının sahvalarını bir hikaye tarzında kronolojik bir şekilde aktarıyor. okurken sıkılmıyorsunuz kendinizi verirseniz kitaptaki roman havasını yakalarsınız. ayrıca savaş sonrası Almanya hakkında bir çok kanata sahip olabileceginiz de bir kitap
O dönemin ruhunu çok iyi özümsemiş yazar. nazilere sempati duyuyor, toplumun çoğunluğu -almanlar- gibi o da büyük alman imparatorluğu hülyası ile sarhoş… yaralanıp esir kampında kaldığı günlerde yahudilere yapılanları gösteren fotoğrafları görünce ilk tepkisi İNKAR… Yücelttiği değerlerin ve İnançlarının tepe taklak olması çok zorluyor yazarı… ardından da utanç geliyor. “yaralarım geçti ama utanç hiç gitmedi” diyor yazar… ama o inanmış kitle nasıl bir çırpıda führerlerini bırakıyor, karikatürize ediyor bu da ilginç…
Bu kitap, içinde taşıdığı pek çok soru ve bu soruları ifade ediş biçimi nedeniyle herkesin okuması gereken bir ‘son söz’…nobel ödülü almayı kesinlikle hak etmiş bir yapıt…
süper bir roman tavsiye olunur..