Juan Pablo Villalobos’un ilk romanı Tavşan Deliğinde Fiesta aralarında İngilizce, Almanca, Fransızca ve Portekizcenin bulunduğu birçok dile çevrildi. Bu kısa ama çarpıcı roman, karakterlerini Meksika başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerinde gittikçe yaygınlaşan uyuşturucu tacirlerinin ve yolsuzluk hikâyelerinin anlatıldığı popüler tür “narkoedebiyat”tan ödünç alıyor. Ama onları eski kıtayla yeni kıtayı birbirine bağlayan zengin edebiyat mirasının ortasına yerleştiriyor.Hikâyeyi bir çocuktan, Meksika’nın en büyük uyuşturucu tacirlerinden birinin oğlu Tochtli’nin ağzından dinliyoruz. Tochtli’nin tanıdığı insan sayısı on dört ya da on beş, bir sürü ölü de tanıyor, ama ölüler sayılmaz. Hayatta en çok istediği şey bir Liberyalı cüce suaygırına sahip olmak. Dünyanın her köşesinden gelen şapkaların bulunduğu devasa bir şapka koleksiyonu var. Yatmadan önce mutlaka sözlük okuyor, şapkadan tavşan çıkarır gibi sözlükten kelime çıkarıyor. Yaşadığı sarayın ya da deliğin dışındaki dünyayı özel öğretmeninin anlattığı kadarıyla biliyor.*Soru-cevap oyunu. Biri sözle vücudun belli bir yerine belli sayıda kurşun sıkıyor, ötekiyse cevap veriyor: canlı, ceset ya da henüz belli değil.– Kalbe bir kurşun.– Ceset.– Sol ayağın küçük parmağının tırnağına otuz kurşun.– Canlı.– Pankreasa üç kurşun.– Henüz belli değil.
İnsan bilişsel dönemlerden geçiyor, beynin işleyişi -özellikle çocuklukta- aylarla ifade edilebilecek kadar kısa sürelerde muazzam değişimler geçirebiliyor. Büyük zenginlik; yaratıcılığı zenginleştiren bir durum. Kendini çizgi film karakteri sanıp camdan atlayanlar ve benzerleri dışında güzel sonuçlar doğuruyor, Çavdar Tarlasında Çocuklar mesela. Onca Yoksulluk Varken de bir diğer güzel örnek. Filmlerde, dizilerde çokça görürüz, ekmeği iyi yenmiştir yani. Eh, bu açıdan Villalobos’un çocuğu yeni bir şey değil ama içinde yer aldığı uyuşturucu kartellerinin ortamında ilgi çekici hale geliyor. Tochtli nam velet, uyuşturucu taciri olan babasının yanında, çölün orta yerine konuşlanmış bir kalede yaşıyor. İki izbandut koruma ve babasının yardımcısı olan özel öğretmeni dışında ilişki kurabildiği kimse yok, yalıtılmış bir ortamda yaşıyor. Televizyon izleyebilir, kitap okuyabilir ve babasının kendisi için getirdiği hayvanları izleyebilir. Hayvanat bahçesine gitmek tehlikeli olduğu için kalenin bir kısmı hayvanat bahçesine çevrilmiş, kolay iş.
Çocuklukta hiçbir şey olduğu gibi değil, lunaparktan pek bir farkı olmayan beyinde olgular/nesneler arasındaki ilişkiler bağdaştırmaların doğruluğuna ve yanlışlığına bakılmadan, kendiliğinden beliriverir. Bu yüzden Tochtli’nin Japon kültürünün etkisi altındayken Liberyalı cüce suaygırları için delirmesi, vücuttaki delik sayısının ölüme yol açıp açmamaya etkisiyle ölülerin de sayılabilecek kişiler olarak görülüp görülmeyecek olması, kısacası dünyayı algılayış şekli tam bir kaos. Bütün eğlenceyi bu kaosa borçluyuz.
Küçük bir çocuğun anlatıcı olduğu metinlere girişmeden önce iyi hazırlanmak gerekiyor; düşüncenin biçim değiştirdiği aşamaları bilmeden, literatürü taramadan bu tür karakterler yaratmak büyük risk. Belli bir pencereden görülen dünyanın bir anda yetişkinlerin dünyasına dönüşmesi, çocuğun kozmosunun dışına çıkılması bütünlüğü bozar. Villalobos bu konuda oldukça iyi, herhangi bir falso görülmüyor.
Üç bölüm. İlk bölümde bu kanun dışı dünyanın çeşitli halleri, ikinci bölümde Liberya gezisi ve son bölüm çözülüş.
Beklentimin altında kaldı maalesef, ben nedense Alper Kamu tadında bir kitap bekliyordum. Sanırım Alper Canıgüz’ü anmadan gecemeyecegim, gerçekten büyük yazar..
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
İnsan bilişsel dönemlerden geçiyor, beynin işleyişi -özellikle çocuklukta- aylarla ifade edilebilecek kadar kısa sürelerde muazzam değişimler geçirebiliyor. Büyük zenginlik; yaratıcılığı zenginleştiren bir durum. Kendini çizgi film karakteri sanıp camdan atlayanlar ve benzerleri dışında güzel sonuçlar doğuruyor, Çavdar Tarlasında Çocuklar mesela. Onca Yoksulluk Varken de bir diğer güzel örnek. Filmlerde, dizilerde çokça görürüz, ekmeği iyi yenmiştir yani. Eh, bu açıdan Villalobos’un çocuğu yeni bir şey değil ama içinde yer aldığı uyuşturucu kartellerinin ortamında ilgi çekici hale geliyor. Tochtli nam velet, uyuşturucu taciri olan babasının yanında, çölün orta yerine konuşlanmış bir kalede yaşıyor. İki izbandut koruma ve babasının yardımcısı olan özel öğretmeni dışında ilişki kurabildiği kimse yok, yalıtılmış bir ortamda yaşıyor. Televizyon izleyebilir, kitap okuyabilir ve babasının kendisi için getirdiği hayvanları izleyebilir. Hayvanat bahçesine gitmek tehlikeli olduğu için kalenin bir kısmı hayvanat bahçesine çevrilmiş, kolay iş.
Çocuklukta hiçbir şey olduğu gibi değil, lunaparktan pek bir farkı olmayan beyinde olgular/nesneler arasındaki ilişkiler bağdaştırmaların doğruluğuna ve yanlışlığına bakılmadan, kendiliğinden beliriverir. Bu yüzden Tochtli’nin Japon kültürünün etkisi altındayken Liberyalı cüce suaygırları için delirmesi, vücuttaki delik sayısının ölüme yol açıp açmamaya etkisiyle ölülerin de sayılabilecek kişiler olarak görülüp görülmeyecek olması, kısacası dünyayı algılayış şekli tam bir kaos. Bütün eğlenceyi bu kaosa borçluyuz.
Küçük bir çocuğun anlatıcı olduğu metinlere girişmeden önce iyi hazırlanmak gerekiyor; düşüncenin biçim değiştirdiği aşamaları bilmeden, literatürü taramadan bu tür karakterler yaratmak büyük risk. Belli bir pencereden görülen dünyanın bir anda yetişkinlerin dünyasına dönüşmesi, çocuğun kozmosunun dışına çıkılması bütünlüğü bozar. Villalobos bu konuda oldukça iyi, herhangi bir falso görülmüyor.
Üç bölüm. İlk bölümde bu kanun dışı dünyanın çeşitli halleri, ikinci bölümde Liberya gezisi ve son bölüm çözülüş.
Narcos dizisi kadar zevk verdi.
Baska hayatları anlamamıza yardimcı oluyor
Beklentimin altında kaldı maalesef, ben nedense Alper Kamu tadında bir kitap bekliyordum. Sanırım Alper Canıgüz’ü anmadan gecemeyecegim, gerçekten büyük yazar..
Küçük ama etkileyici bir kitap , bir çocuğun gözünden olayları okumak epey güzeldi