Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Zamanın Farkında

Kategori: Edebiyat Yazar: Şule Gürbüz Yayınevi: Iletişim Yayınları

Zamanın Farkında

Tanıtım Bülteni
“Hayatı anlayamamak kadınları anlayamadığını söyleyen adamın sözü kadar perişan bir ifade gelir bana. Be nabekâr, kadını anlayıp da ne yapacaksın, yapacağın değişecek mi? Peki hayatı ne yapacaktım? Onu anlayayım diye psikanaliz mi öğrenecektim, Jung’ları, Laing’leri okuyup şizofreni yolculuklarına mı çıkacaktım, şeyhleri ayrı, doktorları ayrı mı etekleyecektim, kendimle ilgili hem de bu dünyama ait bir söz söyleyecekler diye kulak mı kabartacaktım? Söz doğru olsa zaten kaçardım, yalan olsa bayılır tekrarını duyayım diye yapışırdım da bunun neye faydası olurdu? Zavallı Reich gibi dolaplar yapıp içine mi girseydim, o pos bıyıklı filozof gibi coşkunluk seline mi kapılsaydım, ikinci benlik, birinci benlik öndeki, arkadaki, birincinin sesi, ikincinin ayak sesi diye huzursuzluk ve yetersizlikten tuhaf ama kibirli bir dünya mı inşa etseydim, kibrimin nedenini anlatacağım diye canım mı çıksaydı, birinin ruhu az öteye kıpırdayabilsin diye elli sene gırnata mı çalsaydım, zaten öbür dünyada göreceğim cini, mekiri, meleği göreceğim diye gece üçlerde kalkıp namaza mı dursaydım, avizeler sallanıyor, başım secdeden bir saatten evvel doğrulamıyor diye sonra kime anlatsaydım, arabayla on iki saatlik yolu kendimden geçerek iki saatte almış olsam bile varacağım yere on saat evvelden gelip de ne yapsaydım?”
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Zamanın Farkında PDF 6.23 MB İndir
Zamanın Farkında EPUB 6.96 MB İndir
Zamanın Farkında MOBI 5.49 MB İndir
Zamanın Farkında ODF 5.86 MB İndir
Zamanın Farkında DJVU 7.32 MB İndir
Zamanın Farkında RAR 4.76 MB İndir
Zamanın Farkında ZIP 4.39 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Okur olarak kendimi yaratabilmek maksat ama en önemlisi, Şule Gürbüz’ün meselesinin -olan, olmakta olan, yanlış olan ve olmayan her şey- pekliğinin sadece metinde durabilmesi, okuma esnasında haznesinden taşıp okurdaki denk haznelere nüfuz etmesi. “Karşılığını bulmak”tan bahsediyor Gürbüz, dün oturup röportajlarını okudum, dinledim, biricik derdinin karşılığı kimde varsa metnin onlara seslendiğini söylüyor. Nitelikli okur için metnin katmanları açılmaya hazır, Bacon’ın konuşturulduğu bölümlerdeki felsefi derinlik geri kalan bölümlerdekiyle paralel, o yüzden pek metin; yoğun ve bazı kapılar bilenler için görülebilir hale geliyor. Gürbüz’ün biraz yakındığı bir konu bu, marifetli okurun geçebileceği kapıların pek az açılabildiğini düşünüyor, hâlâ okurunu arıyor. Neredeyse yirmi yıllık sessizlikten sonra ortaya çıkan bu öykülerin -metinlerin de diyebiliriz, bir formun kısıtlayıcılığına gelemezler- taşıdığı yirmi yıllık çaba, tefekkür, artık her neyse, okurda biraz olsun ucundan tutulmuş felsefe, edebiyat, yaşam, bir şey arıyor. Kısacası rahatlıkla ıskalanabilir bir metin, yalnızca gören gözler için de değil ama gözün niteliğine göre açılan anlatılar var burada. Şahsen yakaladığım kadar kaçırdığımı düşünüyorum. Öyle bir paye biçmese de kendine, okurun kendini tartabileceği bir metin, tartıldım.
Zamanın farkına varmak için kendini gözlemlemekten bahsediyor Gürbüz, gözün kendini gözlemlemesi için ayna, ayna-zaman ilişkisi burada belirebilir. Kendisi aynayla mesafeli olduğunu söylese de bir olma hali olarak zamanı düşünelim, zaman biçimlenerek varlıkları ve sürerliği sağlıyor, gözü ve haliyle gözün görebileceği gözü -aslında gözün kendisini- oluşturuyor, bilinç bunun bir parçası olduğuna göre sürekli bir oluşun anlatısını kuruyor Gürbüz. Özellikle ilk öyküsünde -öykü diyeyim- mesele olarak direkt var bu, Müzik Hocası’nda isimden yola çıkmak doğru noktaya götürmeyecektir bizi, Gürbüz’ün formlara olduğu kadar isimlere de karşı olduğunu düşünesim geliyor, neyse, bir müzik hocasının geçmişiyle şimdisini okumayız aslında, oluşun her anını belirli kerterizlerle -travmalar, duyguların zirve noktaları vs.- sabitleyen bir bilincin zamanın karşısındaki varlığını okuruz. Karşısında, içinde değil. Ayna-zamana geleceğim; zamanın içi dediğim şey eğer zamanın dinamikleri, kipleri, artık neleri varsa, hepsinin derlenişinden müteşekkilse durmaz bir ilerleyiş demektir bu, gözün sürekli ileriyi görmesi, lineer bir akış demektir, kronolojik bir anlatı demektir. “Yeniyetmeliğimde” diye başlıyor öykü, oysa yeniyetmelikle yaşlı başlılık arasında İslami terminolojinin baskınlaşması dışında bir duyarlılık farkı yoksa, yaşamın sunduklarının dışında pek bir şey değişmiyorsa zamanın akışkan bir şey olduğunu anlayamayız gibi geliyor bana, en azından karakter için, çünkü aynaya baktığı zaman kendinden başka hiçbir şey görmüyor ve bu bakışı gençliğinden yaşlılığına kadar koruyor. Boyhood’u anımsadım, on iki yıllık bir çekim süresi var filmin, karakterler büyüyor, yaşamları farklılaşıyor ama… nasıl demeli, o kadar da büyümüyorlar aslında. Ayna da kendileriyle birlikte değişiyor, gözü/göze hep aynı görüntüyü gösterecek biçimde kendine/kendini eğip büküyor. Bu yüzden karakterin onlu yaşlarındaki haliyle seksen yaşındaki halinin varlık ağrısı aynı kalıyor, seksen yaşındaki adamın on dokuz yaşındaki hali, düşünceleri, biricikliği kusursuz bir şekilde zamanın dışına taşıyor. “Gerçekten şu an bilemiyorum, kendi hayatım başkasının gibi geliyor, başkasınınki de benim gibi.” (s. 9) Kendine ait bir hayatı olmadığını düşünen müzik öğretmeninin, eskinin Genesis dinleyeni, Peter Gabriel hayranı olan evladın, kendini gözlemleyen varlığın kendini gözlemledikçe kendi olamadığını, kendini gözlemlemekten başka bir uğraşı olmaması yüzünden kendisi dışındaki dünyayla bütünleşemediğini, iç dünyanın dışı soğurduğunu söyleyebiliriz, üstelik kendi kendisini gözlemlemesinin dışında insanların ve Allah’ın/Tanrı’nın da şahitliği var, yaşamak konusunda ağır bir sorumluluk hissediyor düşünen varlığımız, baktıkça olamıyor, bakmadan da olamıyor, ikisinin arasında bir yerde yıllar geçiyor ve hiç zaman geçmiyor.
Üç öykü daha var, hatta ikisi -bence- Müzik Hocası’yla birlikte en önemli, sıkı öyküler. Benim nefesim bitti, hakkıyla anlatamayacağım için pas. Düşünmekten, not aldığım şeyleri okumaktan yeni bir şey okumaya başlayamadım dünden beri, hemen hiç olmaz bu oysaki, lakin öyküler ketledi, beş yıldan sonra ilk kez bir günü hiçbir şey okumadan geçirdim. Daha da diyeceğim bir şey yoktur. Sadece bir yazar, sadece bir metin, gerisi okurun niyetine, maksadına. Yazarın uzaylılar için yazdığını da düşünebilirsiniz, dünyayı metinleriyle ele geçirebilecek güce sahip olduğunu da.


hikayeler güzel ama kolayca okunup geçilecek türden değil


Üslubu inanılmaz sıkıcı. Kitap elimde epey bir süründü. Hiç sevmedim.


Yazarın dili akıcı, hikayeler sıradan değildi. Severek okudum


Okkalı sözlerle edebi yönü güçlü. Kısa hikayeler. Fena değil. Yazara ait okuduğum ilk kitabı. Belki ilerde diğer kitaplarını da okuyabilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*