Zariç’in Şairlere Mektuplar adlı kitabı da okuyucuyla buluştu. Zariç, mektuplarında, kendisini “sözcüklerle ve kadınlarla hesaplaşan, ‘rahatsız’ ve ‘her daim aşık’ bir şair olmaya zorlayan şiirlerin sahipleri” Cemal Süreya, Edip Cansever, Metin Altıok, Turgut Uyar, Behçet Aysan, Ahmet Erhan, Kaan İnce , Serdar Aydın ve Öztürk Uğraş’a sesleniyor. Onları kendi şiirinin süzgecinden geçiriyor ve adeta minnet borcunu ödüyor. Zariç’in şairlere yazdığı mektuplar, bir çocuğun babasına duyduğu sevgiyi yansıtıyor, hatta zaman zaman bu sevgi baba sevgisinin ötesine geçiyor. Büyük şairlerin ‘şiirseverlerin yaşamındaki’ dizelerini bulup çıkarıyor Zariç. Sevgiliyle durakta bekleyen delikanlıya Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı’nı okuyor. Soğuk bir İstanbul gecesinde roman okuyan melankoli nöbetindeki aşığa Cemal Süreyya’nın ‘Roman Okudum Seni Düşündüm’ şiirini armağan ediyor. Yıllarca mezarlık müdürlüğü yapmış şair dostu Öztürk Uğraş’ı toprağa verirken, onu ne kadar tanıdık olduğu bir mekanda bıraktıklarını anlatıyor. Zariç’in kaleminden şairlere yazılmış ve okuyucular aracılığı ile ulaştırılacak mektuplardan birkaç satır: Behçet Aysan’a; “Gül mevsimi geçeli hayli oldu, ağaçlar karla kaplı, dallarında kar ağırlığı var ağaçların. Yüzünüz sizin; kar yağışından önceki durgunluğu. Soğuk değil, asla… Soğukta kar sıcaklığı yüzünüz.” Metin Altıok’a; Kendinizden büyük ellerinizle gölgenizde güvercinler gezdirirdiniz. Ütüsüzdü üstünüzdeki gök, adımlarınızla okşadığınız yol tarazlanmıştı. Yüzünüzde kırılan dal sesleriyle bir yerden uzaklaştıkça bir yere yaklaştınız. Edip Cansever’e; “Dalgınlığınızla, bahar mevsiminin yalnızlığını çağrıştırıyorsunuz Edip Bey. Fotoğraflarınızda şiirlerinizden yansıyan yoğun bir burukluk var. Yüzünüz; aşkların, şiirlerin ve ölümlerin coğrafyası gibi esmer” Cemal Süreya’ya; “Sol gözünüz hafif kapalı… Külü uzamış sigaranızı unutmuş olmalısınız parmaklarınızın arasında. Traşlı yüzünüzde, açık alnınızda ve duruşunuzda yaşlılığın izleri… Bir şiir mi düşünüyorsunuz? Bir kadını mı? Aşkı mı? Bir ilçeyi mi doğuda? Açlığın sınırsızlığını mı? Ahmet Erhan’a; “Ahmet Erhan, acıyla yoğurduğun yaşamına tanık tuttum kendimi. Herşey “tepeden tırnağa” acı çektiriyor sana. Seni “… artık ne çiçekler, ne çocuklar kurtarır, ne de o her gün yinelenen doğum” Akdeniz akşamları da diyebiliriz buna Ankara’nın meyhaneleri de. Biçim veriyor sana doğum ve ölüm. İntiharın sınırlarına gidip geliyorsun sık sık. Uzak ufukların sonsuzluğunda boğuluyor sesin. Ama öldürmeyeceksin kendini” Kaan İnce’ye; “Ayın gölgesinin Kuzey Atlantik’in Nova Seatia sahillerinden doğuya doğru çizdiği kuşakla Bengal Körfezi’nde kaybolması yüzün; Gündüz havanın kararması, iki dakika boyunca göğün her yerinde yıldızların belirmesi yüzün; Güneşin 15 derece doğusunda Venüs, 18 derece batısında Merkür gezegeninin görülmesi yüzün…”
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Zariç’in Şairlere Mektuplar adlı kitabı da okuyucuyla buluştu. Zariç, mektuplarında, kendisini “sözcüklerle ve kadınlarla hesaplaşan, ‘rahatsız’ ve ‘her daim aşık’ bir şair olmaya zorlayan şiirlerin sahipleri” Cemal Süreya, Edip Cansever, Metin Altıok, Turgut Uyar, Behçet Aysan, Ahmet Erhan, Kaan İnce , Serdar Aydın ve Öztürk Uğraş’a sesleniyor. Onları kendi şiirinin süzgecinden geçiriyor ve adeta minnet borcunu ödüyor. Zariç’in şairlere yazdığı mektuplar, bir çocuğun babasına duyduğu sevgiyi yansıtıyor, hatta zaman zaman bu sevgi baba sevgisinin ötesine geçiyor. Büyük şairlerin ‘şiirseverlerin yaşamındaki’ dizelerini bulup çıkarıyor Zariç. Sevgiliyle durakta bekleyen delikanlıya Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı’nı okuyor. Soğuk bir İstanbul gecesinde roman okuyan melankoli nöbetindeki aşığa Cemal Süreyya’nın ‘Roman Okudum Seni Düşündüm’ şiirini armağan ediyor. Yıllarca mezarlık müdürlüğü yapmış şair dostu Öztürk Uğraş’ı toprağa verirken, onu ne kadar tanıdık olduğu bir mekanda bıraktıklarını anlatıyor. Zariç’in kaleminden şairlere yazılmış ve okuyucular aracılığı ile ulaştırılacak mektuplardan birkaç satır: Behçet Aysan’a; “Gül mevsimi geçeli hayli oldu, ağaçlar karla kaplı, dallarında kar ağırlığı var ağaçların. Yüzünüz sizin; kar yağışından önceki durgunluğu. Soğuk değil, asla… Soğukta kar sıcaklığı yüzünüz.” Metin Altıok’a; Kendinizden büyük ellerinizle gölgenizde güvercinler gezdirirdiniz. Ütüsüzdü üstünüzdeki gök, adımlarınızla okşadığınız yol tarazlanmıştı. Yüzünüzde kırılan dal sesleriyle bir yerden uzaklaştıkça bir yere yaklaştınız. Edip Cansever’e; “Dalgınlığınızla, bahar mevsiminin yalnızlığını çağrıştırıyorsunuz Edip Bey. Fotoğraflarınızda şiirlerinizden yansıyan yoğun bir burukluk var. Yüzünüz; aşkların, şiirlerin ve ölümlerin coğrafyası gibi esmer” Cemal Süreya’ya; “Sol gözünüz hafif kapalı… Külü uzamış sigaranızı unutmuş olmalısınız parmaklarınızın arasında. Traşlı yüzünüzde, açık alnınızda ve duruşunuzda yaşlılığın izleri… Bir şiir mi düşünüyorsunuz? Bir kadını mı? Aşkı mı? Bir ilçeyi mi doğuda? Açlığın sınırsızlığını mı? Ahmet Erhan’a; “Ahmet Erhan, acıyla yoğurduğun yaşamına tanık tuttum kendimi. Herşey “tepeden tırnağa” acı çektiriyor sana. Seni “… artık ne çiçekler, ne çocuklar kurtarır, ne de o her gün yinelenen doğum” Akdeniz akşamları da diyebiliriz buna Ankara’nın meyhaneleri de. Biçim veriyor sana doğum ve ölüm. İntiharın sınırlarına gidip geliyorsun sık sık. Uzak ufukların sonsuzluğunda boğuluyor sesin. Ama öldürmeyeceksin kendini” Kaan İnce’ye; “Ayın gölgesinin Kuzey Atlantik’in Nova Seatia sahillerinden doğuya doğru çizdiği kuşakla Bengal Körfezi’nde kaybolması yüzün; Gündüz havanın kararması, iki dakika boyunca göğün her yerinde yıldızların belirmesi yüzün; Güneşin 15 derece doğusunda Venüs, 18 derece batısında Merkür gezegeninin görülmesi yüzün…”