İslam Sosyolojisi

Kategori: İslam Yazar: Dr. Ali Şeriati Yayınevi: Birleşik Yayıncılık

İslam Sosyolojisi

  • çevirmen: Kenan Sökmen
  • ISBN: 9789758109029
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 128
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 14 x 20 cm
Tanıtım Bülteni
"Şimdi İslam sosyolojisine göre tartışmak istediğim konu, hem sosyolojinin, hem de tarih biliminin en büyük çıkmazıdır: Toplumların değişimini ve kalkınmasını sağlayan temel etken nedir? Bir toplumun ansızın değişmeye ve kalkınmaya başlamasına veya çürümeye ve çökmeye başlamasına bir iki yüzyıl içinde bir toplumun bütün niteliklerini, ruhunu, amacını, biçimini, bireysel ve toplumsal bütün ilişki türlerini değiştirmesine yol açan temel etken nedir?"
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
İslam Sosyolojisi PDF 5.31 MB İndir
İslam Sosyolojisi EPUB 5.94 MB İndir
İslam Sosyolojisi MOBİ 4.69 MB İndir
İslam Sosyolojisi ODF 5.00 MB İndir
İslam Sosyolojisi DJVU 6.25 MB İndir
İslam Sosyolojisi RAR 4.06 MB İndir
İslam Sosyolojisi ZIP 3.75 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (1 Yorum)


Cehaletin ve çıkar ilişkilerinin kol gezip düşünmek ve konuşmanın da en büyük suç sayıldığı bir çağda Ali Şeriati, bu suçu işlemiş ve bedelini hayatıyla ödemiş bir aydındır. Dr. Abdulkerim Suruş’un da ifadesiyle Şeriati, şahsiyetine ve köklerine bağlı olduğu halde, kendinden ve içinde bulunduğu binadan uzaklaşarak dışarıdan bakmak, böylece kendinin ve bulunduğu binanın sair binalar arasındaki yerini ve farkını görebilmek güç ve cesaretini gösterebilmiş nadir kişilerden biridir.Şeriati’yi ‘Göller bölgesinde bir ada’ diye tarif eden Cemil Meriç’in şu ifadeleri de ilginç:“Konuşan, bir şahit, daha doğrusu bir şehit. Engin bir tecessüs, geniş bir irfan, Doğu’yu ve Batı’yı kucaklayan bir terkip kabiliyeti ve hepsinin üstünde eşsiz bir mücadele azmi. Şeriatî, coşkun bir zekâ ve inanmış bir müslüman. Genç bir yaşta, şarkısını tamamlayamadan hayata gözlerini kapayan, kardeş İran’ın bu pervasız mücahidini bütün buutlarıyla tanıtabildik mi? Sanmıyoruz. Şeriati, bir ilim adamıdır. İrfan seviyesi şüpheli bir kalabalığa hitab ederken, ilmi ciddiyetini ne kadar koruyabilir! Bizce Şeriati’nin en büyük tarafı, hamiyeti, samimiyeti ve kendini mukaddes bir davaya feda etmesidir.”Şeriati, Kur’an’dan, tarih, sosyoloji ve beşeri bilimlerle ilgili hicret, insanın yaratılışı, Habil-Kabil gibi bir dizi konu çıkartmış ve bunların tahlilini yapmıştır. Eser iki bölümden oluşuyor: İsfahan Üniversitesi başkanı Abbas Tavassulî’nin, Şeriati ilgili hayatı ve düşünceleri ile ilgili bölüm ve Şeriati’nin konferanslarından bölümler. okunması dileği ile İşte alıntılar:Sosyoloji açısından, peygamberlerin diğer önderler üstünlüğü, dünyadaki ve tabiattaki ilahi kuralları çok iyi bilmeleri ve bu temeller üzerinden insan olarak amaçlarını topluma daha iyi kabul ettirebilmeleridir.(s.61)İnsanın kişiliği, inançlarıyla ilgili bilgi derecesine göre ölçülür. Sadece inanmak, kendi başına bir meziyet değildir. Eğer tam anlamıyla bilmediğimiz bir şeye inanıyorsak, bunun pek az bir değeri vardır. Asıl meziyet, inandığımız şeyleri tam anlamıyla bilmektir. İslam’a inandığımıza göre, doğru yöntemi seçip, onu dosdoğru öğrenmeliyiz.(s.68)İslam tek boyutlu bir din olmadığı için, onu öğrenmek için tek bir yöntemin seçilemeyeceği de açıktır. İslam, sadece insanın mistik sezgileriyle ve insanla Tanrı’nın ilişkisiyle sınırlı bir din değildir. (s.69)“İbn-i Sina, İslam medeniyetinde, bütün bilim ve felsefe tarihinin övündüğü büyük bir filozof, bilim adamı ve dahidir. Fakat, böylesine önemli bir filozof ve bilim adamı olan bu büyük adam, toplumsal açıdan bakıldığında, iktidarın ve yöneticilerin emrinde hizmet etmekten pek hoşnuttu. İnsanların akıbeti ve içinde yaşadığı toplumun geleceği onu hiç ilgilendirmiyordu. Ona göre, kendi akıbetiyle başkalarınınki arasında hiçbir bağ yoktu. Onun biricik düşüncesi, bilimsel konular ve araştırmalardı. Bunun dışındaki hayat onu pek ilgilendirmiyordu. Kim ona para ve mevki bağışlarsa başının üstünde yeri vardı.Hallac’a gelince… O da, alev alev yanan bir adamdı. Alevlerin içindeki adamdan sorumluluk beklenmez. Onun işi de, yanmak ve çığlık atmaktır. Hallac niye yanıyordu? Tanrı’ya duyduğu şiddetli aşktan. Başını ellerinin arasına alıp, Bağdar sokaklarında, ‘Bu kafamı kırın… Bana isyan etti!.. İçimdeki yangından kurtarın beni… Ben hiçim… Ene’l Hakk’ım!’ diye bağırarak koşuyordu. ‘Artık ben yokum, var olan ancak ve ancak Tanrı’dır. Demek istiyordu. Hallac’ı sürekli Tanrı ateşiyle yanıyordu ve onun gerçek eksikliğinin kaynağı buydu. Fakat İran toplumunda, yirmibeş milyon Hallac’ın bir araya geldiğini bir düşünün. Herkesin ‘Gelin beni öldürün… Artık dayanamıyorum… Ben hiçim… Cübbemin içinde Tanrı’dan başka bir şey yok!’ diye sokaklara fırladığını bir düşünün… Bu tür ateşli tutkular, bir tür manevi ve mistik divaneliği gösterir. Eğer bir toplumda, herkes Hallac (veya İbn-i Sina) gibi olacak olursa, sefalet ve yıkım ortalığı kaplar. Fakat, şimdi öyle bir toplum düşünün ki, içinde bir Hüseyin ve birkaç da Ebu Zer olsun. İşte hayat da, özgürlük de, ilim ve düşünce de, kuvvet ve istikrar da bu toplumda olur. Bu toplum, hem düşmanlarını bozguna uğratabilir, hem de Tanrı’yı gerçekten sevebilir.”(s.77)Beşeri dilde kötülüğün ve âdiliğin en aşağı sembolü çamurdur. Tabiatta da çamurdan daha aşağı bir yaratık yoktur. Yine beşeri dilde, en yüce ve kutsal varlık Tanrı’dır. Her varlığın en yüce ve kutsal ve en soylu yönü de ruhudur. Böylece insan, çamur ve ilahi ruhun bileşimi olan iki boyutlu bir varlık; bütün tek boyutlu varlıklardan ayrı olarak iki fıtratlı bir yaratıktır. Bir yönüyle hep çamura, aşağılığa, çürümeye, durgunluğa meyleder. Taşkınlardan sonra geride durgun, ölü bir çamur birikintisi kalır. İnsanın bir fıtratı bu birikintinin işte o uyuşukluğuna meyleder. Ama öteki yönü, ilahi ruhtan gelen yönü yükseğe, düşünebilecek en yüce zirveye, Allah’a meyleder.(s.85)İslam’da şeytan Allah’a değil, insana, daha doğrusu insanın Allah’a meyleden yönüne rakiptir. (s.90)“İnsanın aldığı nefesler, aynı zamanda onun ölümüne giden adımlardır.” Hz. Ali (s.107)İneklere tapanlar Allah’a tapanları geride bıraktı da, bizim dindar inananlarımızın bunun bile farkına vardıkları yok.(s.114)Kabil doğuştan kötü değildir. Özü itibariyle Habil’inkiyle birdir. Hiç kimse doğuştan kötü değildir, çünkü herkesin özü, Adem’in özüyle aynıdır. Kabil’i kötü yapan, köleliği ve efendiliği doğuran, insanları kurt, tilki ve koyun haline sokan insanlıkdışı düzen, sınıflı toplum ve (reddedilen) özel mülkiyet rejimidir. (s.130)Habil’le Kabil’in kavgası, her kuşağın yeniden yaşadığı bitmeyen bir kavgadır. (s.131)İdeal insanın üç özelliği vardır: doğruluk, iyilik ve güzellik; bir başka deyişle bilgi, ahlak ve sanat. O, Allah’ın halifesidir. Aşk ve bilgiyle donatılarak yeryüzüne sürülmüştür. Her şey onun emrindedir. Melekler bile onun önünde secde etmişlerdir. Allah’ın halifesi, kullukta, emanet yükünü taşıyarak tarihin sonuna ve tabiatın nihai sınırına gelip dayanmıştır. Diriliş başlamak üzeredir.(s.158)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*