Yüzyıllık bir hikâye… Bir annenin düşman işgalindeki memleketini korumak için bugün bile insanın inanamadığı, ölümün öldüremediği büyük cesaretini artık herkes bilecek.Fedakâr bir kadının kararlılığını gözyaşları içinde okurken, asla değerini tartamayacağımız başka bir kahraman gözümüzde canlanacak.O, taşıyabileceği en ağır yükün altına girerken düşmana yakalanmamayı planlıyordu. Her gece yeniden 'bu kez yakalanırım' kaygısıyla yollarını değiştiriyordu. Korkusu yakalanmaktan çok kendisinden başka kimsenin buralara kadar gelemeyeceğini bilmesinin verdiği vicdani kaygıydı. Kendisinden sonra kim taşırdı askere ekmeğini.Gecenin kör karanlığında keçinin zor yürüyebileceği patikalardan geçiyor; geçerken nefessiz kalıyordu. Ufak bir çıtırtıda onlarca merminin kendisini delik deşik edeceğini bilerek her bastığı yaprağı hesaplıyordu. Gecenin ayazında üzerine ağırlık olmasın diye kalın giyinmiyor; taşıdığı ekmeğin sıcaklığıyla hem yürüyor hem mırıl mırıl dua ederken gözünün önünden bakmaya doyamadığı evladı geçiyordu.
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Olay gerçeğe dayansa bile yazarın üslubu bunu bastırmış. O günün konuşma dilini değil de İstanbul ağzını kullanması buna en büyük sebep.
Belli bir yaş üstü için dili basit kalabilir. Beklentimi tam karşılamasa da o dönemleri anlatmaya yardımcı olabilecek bir kitap.
Dili sade, kitapkurdu olan biri için yavan kalacak ama anlattıkları açısından güzel bir kitap. Fazla kitap okumayan eşim bile daha çok beğendi.