Türkiye'nin jeopolitik olarak merkezinde bulunduğu Ortadoğu'yu anlamak, bu bölgenin tarihinin objektif bir algılanışından geçer. Ortadoğu'yla ilgili Batılı araştırmalar da bu tarafsızlığı ve objektifliği yakalamak neredeyse imkansızdır. Mansfield'in bu kitabı Batı literatürü içerisinde bir istisnayı oluşturuyor. Gerek Arap-Türk ilişkileri gerekse Batı-Ortadoğu ilişkileri açısından önemli yaklaşım ve tespitlerin çok sade bir dil ve akıcı bir üslupla anlatıldığı bu eserde kendi tarihinizi bulacaksınız.
Arap Dünyası’nın kendi kendine varolma mücadelesinin Osmanlı’nın dağılışı ile başlayarak yakın bir zamana kadar olan devresini; bu mücadelenin dinamiği, mecrası, iç ve dış kaynaklı güçlükleri ile birlikte ve bir Batılı kalemin bakışaçısına ait olmasına karşın bu bakışaçısının bir Batılı kaleme ait olduğunu farkettirmeyecek hilesiz, tarafsız bir üslubla resmediyor. Kitap, hacmi ve gayesi gereği Ortadoğu’ya ilişkin derin, tafsilatlı bir analiz ve inceleme peşinde değil. Türkiye’yi, İsrail’i, İran’ı, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerini içine alan çetrefil bir coğrafyanın çok çetrefilli macerasını, kendisini okuyucu için güçleştirmeyen sarih bir tablo olarak sunuyor. Bu bakımdan, bu coğrafyayı incelemeye yeni başlayanlar ve bunun yanısıra yeniden başlayanlar için çok değerli bir ilk adım. Kitabın orijinal isminde Türkiye lafzı geçmiyor. Kitap adında Türkiye lafzını içeren Türkçe çevirisi edinmek isteyenlerde farklı bir beklenti oluşabilir; ama Türkiye’ye kitapta diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında pek daha az, ancak kitabın kapsamı içerisinde gereği ve yeterince yer veriliyor.
Osmanlı sonrası Türk—Arap ilişkileri, yüzyıllık sükûtunu sürdürüyor. Hem Arap dünyası için hem de Türk dünyası için böyle bir ilişki rahatsız edici gözükmüyor. Doğrusu, kopan ilişkinin tamiri için herhangi ciddi bir adım da atılmadı her iki taraftan. Son zamanlarda bu ilişki üzerine tek—tük çıkan bazı araştırmaları saymazsak kayda değer bir anlama çalışması da yapılmadı. Halbuki Türkiye’nin jeopolitik olarak merkezinde bulunduğu Ortadoğu’dan ayrı durması pek mümkün değil. Ve Ortadoğu’yu anlamak, rivayetler yerine bu bölgenin tarihinin objektif algılanışıyla mümkün. Taraflı Batılı araştırmalara göre gerek Arap—Türk ilişkileri gerekse Batı—Ortadoğu ilişkileri açısından önemli yaklaşım ve tespitlerin çok sade bir dil ve akıcı bir üslupla anlatıldığı bu kitap, objektif bir eser, Batı literatürü içerisinde istisna olduğu belirtiliyor.okuyanlara çok faydalı olacağı kanaatindeyim…
Ortadoğu için şu ana dek yazılmış en iyi kitaplardan birisi. Yorumları gerçekleri yansıtıyor bir ülkenin politikalarının sözcüsü değil..Ortadoğu ile ilgilenenlerin okuması gereken bir kitap; sonra tekrar tekrar okumak istenecek, bir başucu kitabı olacaktır..
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Arap Dünyası’nın kendi kendine varolma mücadelesinin Osmanlı’nın dağılışı ile başlayarak yakın bir zamana kadar olan devresini; bu mücadelenin dinamiği, mecrası, iç ve dış kaynaklı güçlükleri ile birlikte ve bir Batılı kalemin bakışaçısına ait olmasına karşın bu bakışaçısının bir Batılı kaleme ait olduğunu farkettirmeyecek hilesiz, tarafsız bir üslubla resmediyor. Kitap, hacmi ve gayesi gereği Ortadoğu’ya ilişkin derin, tafsilatlı bir analiz ve inceleme peşinde değil. Türkiye’yi, İsrail’i, İran’ı, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerini içine alan çetrefil bir coğrafyanın çok çetrefilli macerasını, kendisini okuyucu için güçleştirmeyen sarih bir tablo olarak sunuyor. Bu bakımdan, bu coğrafyayı incelemeye yeni başlayanlar ve bunun yanısıra yeniden başlayanlar için çok değerli bir ilk adım. Kitabın orijinal isminde Türkiye lafzı geçmiyor. Kitap adında Türkiye lafzını içeren Türkçe çevirisi edinmek isteyenlerde farklı bir beklenti oluşabilir; ama Türkiye’ye kitapta diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında pek daha az, ancak kitabın kapsamı içerisinde gereği ve yeterince yer veriliyor.
Osmanlı sonrası Türk—Arap ilişkileri, yüzyıllık sükûtunu sürdürüyor. Hem Arap dünyası için hem de Türk dünyası için böyle bir ilişki rahatsız edici gözükmüyor. Doğrusu, kopan ilişkinin tamiri için herhangi ciddi bir adım da atılmadı her iki taraftan. Son zamanlarda bu ilişki üzerine tek—tük çıkan bazı araştırmaları saymazsak kayda değer bir anlama çalışması da yapılmadı. Halbuki Türkiye’nin jeopolitik olarak merkezinde bulunduğu Ortadoğu’dan ayrı durması pek mümkün değil. Ve Ortadoğu’yu anlamak, rivayetler yerine bu bölgenin tarihinin objektif algılanışıyla mümkün. Taraflı Batılı araştırmalara göre gerek Arap—Türk ilişkileri gerekse Batı—Ortadoğu ilişkileri açısından önemli yaklaşım ve tespitlerin çok sade bir dil ve akıcı bir üslupla anlatıldığı bu kitap, objektif bir eser, Batı literatürü içerisinde istisna olduğu belirtiliyor.okuyanlara çok faydalı olacağı kanaatindeyim…
Ortadoğu için şu ana dek yazılmış en iyi kitaplardan birisi. Yorumları gerçekleri yansıtıyor bir ülkenin politikalarının sözcüsü değil..Ortadoğu ile ilgilenenlerin okuması gereken bir kitap; sonra tekrar tekrar okumak istenecek, bir başucu kitabı olacaktır..